Kadıköy de kaybettiğimiz gs derbisinde 50 bin kişilik statyan ilk çıkan bendim, şöyle anlatayım, skor 1-1 iken jailson onyekuru'ya kayıyor ve penaltı oluyor. Falcao penaltıyı gol attıktan sonra ciddi manada çok sinirlendim her şeyi yapacak kıvamdaydım, kendi iyiliğim için direk stadı terkettim yoksa geri dönüşü olmayan hatalar yapabilirdim. İlk olduğunu nerden biliyorsun diyecekler olabilir gol olur olmaz kapıya koştum, kapıların hepsi kitliydi görevliden kapıyı açmasını istedim, dakika 75 di heralde tam hatırlamıyorum. Görevli benim için kapıyı açtı ben çıktım sonra bir daha kitledi. Okul açık tribününde izledim en azından orada ilk çıkan ben olduğuma eminim. Fenerbahçe o maç rezalet oynadı. O gün sahadaki 11 den o kadar nefret etmiştimki içimden inşallah çeviremezler de rezil rüsva olup 20 senelik tarihi bozan soytarılar olarak tarihe geçerler diye iç gecirmiştim çıkarken. O kadar nefret ettim yani. Bu arada kimse yanlış anlamasın o gün saha da olan takım fenerbahçe değildi. Eğer gerçekten ruhuyla oynayan bir fenerbahçe olsaydı fark yemiş olsak bile stadı terk etmez boğazımı patlatana kadar bağırır destek verirdim. Ömrüm boyunca bir çok kez yaptığım gibi. O güne nefretim maç sonucuna ve skora değil sahada oynayan fenerbahçe'ye idi.
sözlük konsepti nedeniyle gereksiz bulduğum başlık. çoğu entry eksilenme rekorları kırarken bir o kadar da entry silinecek moderatörler tarafından. (*)
Aykut kocaman'a karşı teknik direktör olana kadar sempatim olmasına, hayal ettiği oyunu anlatırken bana heyecan duyurmasına rağmen;
taraftarın dilinden anlamaması, kendisini futbol bilgisi açısından olduğundan yüksekte görmesi, Alex ile yolları ayırma şeklinden sonra emre belözoğlu altında ezilmesi, yaptırdığı vasat kalitede ancak maliyetli transferler, oynattığı seyir zevkinden uzak futbol derken bir sürü sebepten dolayı kendisinden nefret ediyorum. Çok güçlü bir şekilde kendisinden nefret ediyorum.

2010lu yılların başarısız geçmesinde en az aziz Yıldırım kadar etkili olmuştur.

Aklımda kalan en yoğun nefret sebeplerim, maçın hemen başında 2 0 öne geçtiğimiz Galatasaray maçında tarihi fark atmamız gerekirken son saniyelerde şans faktörü ile beraberliği kurtarmamız ve meşhur 2 2 'lik marsilya maçıdır.
3-4 biten fenerbahçe beşiktaş maçını dost ortamında seyrediyorduk. o zamanlar lig tv kutusu almadan da sadece kartı satın alıp aylık ücretini ödeyerek maçları izleyebiliyorduk. biz de kartı alıp karşı komşumuza gitmiştik. orada babamın çocukluk arkadaşı ve babam ve onun oğlu benim çocukluk arkadaşım fenerbahçeliyiz hepimiz. sonra üst kattan 2 fenerbahçeli yaşça abimiz olacak kişi geldi. ardından bir başka arkadaş daha geldi ve o da fenerbahçeli. bir tek kardeşim beşiktaşlıdır. hep beraber maçı izliyoruz.
nasıl beşiktaş için bir deplasmansa bizim kardeşime yaşattığımız durum da aynen deplasman havasında. tabi çok zaman geçti o zaman ben de yaşça küçüğüm-şimdikinin yarısı kadar işte, kardeşim daha da küçük. çok iyi oynuyoruz ama bir türlü atamıyoruz. buna karşın beşiktaş her geldiğinde gol oluyor ( bu noktada senin tutacağın topun amk rüştü ) kardeşim gol diye sevinemiyor bile. neyse sürekli maçı çeviricez abi falan küfür kıyamet. annemler arkada söyleniyor küfür etmeyin falan filan diye ama durabilene aşkolsun.
her neyse cordoba penaltı artı kırmızı kart oyun dışında kaldı. aha dedim kardeşime şimdi ağlama zamanı. içinizden geçicez dedim. canım sessiz sessiz oturuyor. neyse penaltı gol oldu. tekrar santra oldu dedim daha kaç tane atarız kimbilir. ne yazık ki takım o golden sonra strese girdi. panik oldu. doldur boşalt yapıyoruz, oysa maç bitimine daha 10-15 dakika falan var. pozisyonu bırak şut çekmeyi akıl eden yok. yanılmıyorumdur herhalde ya alex ya da hooijdonk sadece 1 tek şut çekti. başka da bir cacık yok. dakikalar gidiyor herkes gibi biz de strese girdik, derken dünyada gol yememeniz gereken son kişiden gol yedik. koray.

gol oldu kardeşim havalarda goooooollll diye. o hırsla buna bir çarptım sinek gibi yapıştı yerine. o sırada babam da kalktı kardeşine ne vuruyorsun diye o da bana çaktı kıyak kafayla ben de nakavt. :/ maçı kaybettiğimize mi yanayım, yediğim tokata mı yoksa başkasının evinde bunu yaşamış olmama mı bilemedim.

bu da böyle bir itiraf.
Şu dönemde insanların hala spor karşılaşması peşinde koştuğunu görünce midem bulanıyor. Tabi eski maçları izleyip nostalji yapanlar değil lig devam etmeli düşüncesinde olanlar midemi bulandırmakta.
Dün akşam İstanbul'daki dayımın tüm ailesinin bu virüse yakalandığını öğrendik. Dayım ve yengemi odada tutuyorlar, çocukları ise eve göndermişler 14 günlük odada tutuyorlar.

İlk kez bu kadar yakın hissettiğim insanlarda çıktı bu hastalık.. Açıkcası o vakte kadar da hastalığa bakış açım; "hepimize bir şekilde bulaşmadan bitmez, bulaşsın bir an önce de kurtulalım" şeklindeydi, bütün dünya liderlerinin söylediği gibi.. Aslında hala aynı mantıkta olsam da yakınımdaki insanlarda bu korkunç hastalık görülünce hastalık bitmeden hiçbir eğlence sektörünün olmaması gerektiği kanısına vardım. Ülkenin dört bir yanında insanlar hem hastalık için risk düzeyinde hem de hala yoğun bakımda olan bir çok insan olacak. Kaldı ki hala günlük onlarca kayıp veriyoruz..

Özet geçmek gerekirse futbolun da sporun da canı cehennme.. Ben canım fenerbahçeme bir süre veda edebilirim, zaten bu ortamda hiçbir taraftarımızın oturup lig maçı izleyecek zihniyette olmadığını düşünüyorum.
türkiye'deki fanatizm'den rahatsızım. çünkü insanlar bir konuda doğru ölçüyü yakalayamıyor. bir insan bir takımı tutuyorsa aşırı o takımlı, müslümansa aşırı müslüman, ateistse aşırı ateist, feministse aşırı feminist, vegansa aşırı vegan oluyor. tabi sadece bu ideolojilerle sınırlı değil. birçok ideolojide insanların çizgisi böyle.
mesela bugün feministlerin geneli agresif kişilikler, dolayısıyla kimse feminist olmak istemiyor. kendilerini herkesten üstün görüyorlar, her zaman doğru düşündüklerini sanıyorlar. ben kadın haklarını savunan birisiyim ama feminist değilim. halbuki aslında düşüncelerimiz örtüşüyor, ama kendimi ''feminist'' olarak adlandıramıyorum. kendimi o gruba ait hissedemiyorum. çünkü geneli hastalıklı ve agresif kişilikler... tabi istisnalar vardır ama yine de bu çoğunun böyle olduğu gerçeğini değiştirmez.bu olay dinlerde biraz daha farklı. örneğin hepimiz günümüzdeki müslümanların önemli bir kısmının fanatik ve dogma kişilikler olduğunu biliyoruz (yanlış anlaşılmasın ben de müslümanım ama ortada bir gerçek var). bir müslüman benim gibi düşünüyorsa (yani fanatizmden rahatsız olduğu için kendini ideolojilere bağlamamak istiyorsa) kendini yine de ''müslüman'' olarak nitelendirebilir çünkü bu bir istisna. eğer müslüman olarak adlandırmazsa müslüman olmuyor, alacağı bir ceza var inancına göre. dolayısıyla o kendini müslüman olarak adlandırmak zorunda. ama bana kalırsa nötr olan bir insan kendini bir ideolojiye bağlamamalı zorunda kalmadıkça, çünkü böyle ideolojilerin geneli hastalıklı kişilerden oluyor. ideoloji derken feministleri, veganları, hümanistleri vb. düşünce sahibi insanları kastediyorum. yaygın olmayan ideolojileri benimseyen insanları kastetmiyorum. çünkü o ideolojiler henüz bu tür problemlerle karşılaşmamış.

bu verdiğim örnekler elbette ki çoğaltılabilir. hele türkiye gibi bir ülkedeysek...

bu verdiğim örneklerin aslında temel sebebi saygılı bir birey olmayışımızdır bana göre. kimseye tahammülümüz yok, farklı düşüncelere tahammülümüz yok. herkes kendinin düşüncesinin doğru olabileceğini, başka hiçbir şeyin doğru olamayacağını düşünüyor. herkes kendi gibi düşünmeyen insanlara düşman veya onlara yukarıdan bakıyor. bilmiyorum, ben bundan rahatsızım.

not: bu yazı sarı lacivert bir itiraf değildir. içimden geldiği için yazdım.
Bugun cok ilginc bir ruya gordum sozluk. Buraya yazmak istiyorum cunku bizzat fenerbahce sozluk ile ilgili idi.
Malumunuz fenerbahce sozluk'te uzun sure suregelmis bir problem vardi: rakip taraftarlarin iceri girmesi. Hatta sozlugu gecici sureligine terk etmisti bundan dolayi. Sonradan cozuldu tabi de olay o degil.
Ruya da bu olay hakkindaydi. Ruya soyle gelisti; Bizim sozlukte bir yazar surekli milleti eksiliyordu. Ama oyle boyle degil, girilen her entry eksileniyordu ne yazildigi fark etmeksizin. Bu yazarin kim oldugunu kimse bilmiyor.
Sonra ben laci sozluk'e girdim her gun oldugu gibi. Ama bu sefer sag ustte "grimsborough" yazmiyordu, farkli bir yazarin nicki vardi. Nicki de hatirliyorum, sozlugu birkac ay once terk etmis ama yine de yazmayayim en iyisi.

Simdi diyeceksiniz ki "o hesaba nasil girmissin", bu konu hakkinda en ufak bir fikrim yok. Ruya iste, adi ustunde.

Neyse sonra ben kendi hesabima giris yapmak icin bu yazarimizin hesabindan cikis yapiyordum ki aklima bu eksilenme sorunu geldi. Profiline girdim ve baktim ki bu adammis milleti eksileyen. Sozlukte gizli galatasarayli varmis arkadaslar... sonra birden karsima gs sozluk ekrani geldi. Nasil geldigi hakkinda en ufak bir fikrim yok, olaylar asiri hizli gelisti zaten. Neyse gs sozluk ekranina geldim ve o da ne? Bu yazarin ayni nickli hesabi gs sozluk'te de varmis ve gs sozluk'teki biri buraya kaydolmus.
Neyse sonra ucurduk bu yazari. Ve uyandim, efsane ruya bitti. Ama asil bomba simdi geliyor...
Sabah uyanir uyanmaz ilk isim gidip kontrol etmek oldu bu olaylari. Once laci sozluk'e girdim ve evet boyle bir yazarimiz varmis ve birkac ay once terk etmis. Sonra gs sozluk'e girdim ve bu adam 9. Nesil okurmus gs sozluk'te ayni zamanda amk! Yani ayni nick, ondan emin oldum ama ayni kisi mi bilmiyorum. Hayir adamin nicki de oyle yaygin bir nick degil ki... ayni kisi olma ihtimali de yukseliyor dolayisiyla.
Korku filmi gibi... zaten asiri korktum ruyadan. Neden bilmiyorum, o kadar korkunc ruyalar, kabuslar gordum; hemen hemen hicbirinden korkmadim. Bu ruyadan neden korktum bilmiyorum.
Kafam cok karisik sozluk, travma gecirdim resmen. Enteresan...
Edir: icim rahat etmedi. Gidip yeniden kontrol ettim; eksi sozluk'te boyle biri yok. Laci sozluk ve gs sozluk'te var. Ayrica gs sozluk'teki 8. Nesil caylakmis.
Sherlock holmes gibi hissediyorum kendimi shahshshqhha... belki de ben paranoyak olmusumdur sozluk, bilmiyorum...
Lemos transferi uykumu kaçırdı. Ali koç geldiginden beri aldığı stoperleri saymak istiyorum; reyes,zanka,rami,falette,serdar aziz,lemos. Şunlara döktüğün para ile iki tane net stoper alırdın ali başkan. Geçen sene komik gol yeme rekortmeni olduk, yenilebilecek her türlü golü yedik. Takımın en önemli mevkisine göz göre göre boşa kurşun sıkılmasina içim el vermiyor. Bu filmi daha önce izledim çünkü, sene içinde karşılaşacağımız pozisyonları düşünününce tüm keyfim kaçıyor şimdiden içim fena oluyor. Bak gs'ye iki senedir nasıl şampiyon oluyor gör, 19-20 sezonunun ilk yarısı ve ortalarında formsuz olmalarına rağmen nasıl yarışta kalmışlar iyiyce bir analiz et emre ve erol hocayla beraber. Adamlar kaleci-stoper üçlüsünü sağlam tutuyor önce gol yemiyorlar, 90 dk içinde bir yolunu bulup gol atıyorlar. Alanya gs'yi arenada dayak manyağı yaptı ona rağmen gs skoru korudu. Bunun gibi bir sürü maç var. 70. Dakikaya kadar gol yemezsen bir sekilde atarsin zaten, anadolu takımları sert defans ile karşılaşınca pilleri bitiyor saldırmayı bırakıyorlar. Zanka jailson gibi ılık defansları görünce 90+2 de bile adamların beki bindirme yapıyor, araya kaçmaya çalışıyor. Stoperin en önemli mevki olduğunu anlatmak istiyorum. Bu lemos dedikleri adamın yanına da tecrübeli biri getirirler diye kendimi avutuyorum.
türkiye'de her gün yaşanan iğrenç olaylardan bıktım artık sözlük. her şeyden bıktım, çekip gidesim var bu diyardan, bu dünyadan...

bugün artık şu olaydan sonra kafayı yedim. nasıl bir milletiz biz? nasıl insanlar var bu dünyada? nedenini düşünmeye çalışıyorum ama bulamıyorum. bir insan niye böyle kötü kalpli olur?

edecek küfür, söylenecek söz kalmadı. dilimde tüy bitti. gerçekten bıktım bu tarz haberleri okudukça. her geçen gün nefesim daralıyor, boğuluyorum adeta... sadece bunla sınırlı değil. neredeyse her gün aynı tarz olaylar yaşanıyor. belki birçoğu haber dahi olmuyor... adalet sistemine zaten güvenimiz kalmamış. hak eden hak ettiğini almıyor.
bu tarz haberleri görmemek istediğim için takip etmemeye çalışıyordum uzun zamandır. bugün gündem neymiş diye girdiğimde direkt bu başlığın çıkması ile artık kafayı yedim. ben aslında şunu fark ettim. ben çok bencil bir insanım. bir başkası tecavüze uğruyor, ben ise hiçbir şey yapamıyorum. sinirlenmemek için görmezden gelmeye çalışıyorum. farkındayım, bencil bir insanım... bir şey yapamadığım için değil, sinirlenmemek için görmemeye çalıştığım için bencil bir insanım, kayıtsız kalmaya çalıştığım için bencil bir insanım...

''dünya hassas kalpler için bir cehennemdir.''
yoruldum sözlük. her şeyden yoruldum... yazıp yazıp siliyorum, ne desem boş.
bu sene yaptığımız hamleler hiç içime sinmiyor sözlük. yönetimin alacağı her kararı destekleyeceğimi daha önceki entry'lerimde de belirtmiştim. hala destekliyorum fakat hiç içime sinmiyor.

6 yıl olmuş son şampiyonluğumuzdan sonra. dile kolay 6 yıl... üstelik son kupamızı da 2014'te almışız. 6 yıldır yapılan belli başlı hatalar vardı ki bunlar bu sene azaltıldı fakat halen sıfıra ya da en aza inmiş değil.

erol bulut'a birçok konuda güvensem de bu yapılan hamleler ciddi manada risk barındırıyor. şampiyon olsak dahi sıkıntı yaşayacağımız aşikarken şampiyon olamayacağımız senaryoyu düşünmek bile istemiyorum. para edecek az futbolcumuz olacak. evet elimizde ferdi, ömer faruk gibi oyuncular var fakat bu futbolcuların da sözleşmelerinin sonuna geliyoruz. sözleşme yenilerler mi o konu hakkında da bir fikrim yok. kafam çok karışık.

fenerbahçe'nin yıllardır süregelen problemlerinden bir tanesi de teknik direktör istikrarsızlığıydı. son 10 yılda aykut kocaman hariç hiçbir teknik direktöre 1 sezondan fazla sabredemediğimiz gibi bazılarını da sezon ortasında göndermişiz daha 1 sezonu doldurmadan. bu bağlamda ben erol bulut'un şampiyon yapamasa bile 1 sene daha kalmasını isterim zira kurucu bir teknik direktör.

şampiyonluk lazım biliyorum, hocaya da güveniyorum fakat elimizde çok yeni ve yaşlanmış bir kadro var. daha oyuncular birbirine alışacak da, uyum gösterecekler de bla bla bla... taraftar ne kadar sabreder o konu hakkında da bir fikrim yok. zaten patlamaya hazır duruma gelmiş fenerbahçe taraftarı. bir mağlubiyette sezona havlu atılabilir. öyle bir durumdayız. halbuki gerçek olan şu; 30. haftada 7-8 puan geride bir takım bile iyi top oynuyorsa favori olabilir. çünkü dile kolay 40 maçlık bir sezondan bahsediyoruz ki bu süreçte enerjiyi en doğru kullanan takımlar kazanacak. eğer ki rakipler avrupa'ydı kupaydı derken yorgun olursa 30. haftadan sonra 10'da 10 yapılarak bile şampiyon olunabilir fakat işte bu süreci yönetmek de önemli.

bir yandan yönetime güvenmek istiyorum, bir yandan da içime kurtlar düşüyor. gelecek seneler planlanmıştır umarım. madem ki tek atımlık kurşun sezonuna girdik bilmem kaçıncı kez hem de, bari sonu mutlu bitsin. umarım biter yani.
16 mayıs 2010 fenerbahçe trabzonspor maçından sonra çok fazla hüzünlenmemiştim. 4 sene önceki denizli faciasındaki etkinin onda biri yoktu mesela. ama gel görki son yıllarda sosyal medyada bahsettiğim maçın görüntüleri gelince bile hemen panikle kapatıyorum. o akşam yaşamadığım hüznü son 3-4 yılda yaşıyorum. gerçekten büyük bir şanssızlık. benim için şu an denizli maçından bile daha öte.