t: istanbul cumhuriyet başsavcılığı tarafından, özel yetkili cumhuriyet savcısı zekeriya öz 'ün emriyle başlatılan sözde şike, diğer adıyla kumpas davasının başlatıldığı tarih. fetö 'nün fenerbahçe'nin içine sızmak için kurduğu bir kumpas olduğu zamanın fetöcü savcıları tarafından itiraf edilmiştir.
bu örgütün asıl amacını türkiye'de ilk kez bu dönem aziz yıldırım 'ne şikesi kardeşim memleket elden gidiyor' diyerek göstermiştir.
o dönem fenerbahçe spor kulübü 'dünyanın en zengin 30 spor kulübü' arasındayken şu anki ekonomik durum hepimizin malumudur. fenerbahçe'yi ele geçiremediler belki ama kazanamadılar demek pek de mümkün değil bence.
edit: aceleyle tanımı biraz eksik tutmuşum, dava 2010-2011 sezonunda fenerbahçe'nin şike yaparak şampiyon olduğu iddiası üzerine açılmış bir davadır.
1-3 temmuz 2020 tarihlerinde davası görülecek fenerbahçe'mizin de en travmatik, ülkemizin de en sansasyonel en skandal davalarından.
Haklılığımızın tespit edilmesini umuyorum. Ama Fenerbahçe camiasından bir ortak hareket sezemiyorum. Bu bir duruş bir ortak hareket olmalı fakat Fenerbahçe'nin mevcut yönetimi hareket ederken o kadar yavaş davranıyor ki bu iş oldu bittiye getirilip bir defa daha üzerimize gelinmesinden çekiniyorum.
Olumsuz bir karar çıkarsa gündem tamamen değişir ve birilerinin istediği gündem değişikliği sağlanmış olur. Fenerbahçemiz için olmazsa olmaz bir dava bu. Nihat Özdemir'in abuk sabuk çıkışı kafamda kaygı oluşturuyor. Zira bu davayı kazandığımız takdirde TFF'den tazminat almak için dava açma hakkımız olacaktır. He bu yönetim o davayı acamaz orası ayrı. Fakat her şeyden evvel bu dava için kamuoyu oluşturulmak zorunda.
bugün yıl dönümü olan tarih.

artık bitsin istiyorum şu dava. yerel mahkemeler halen devam ediyor. bu nasıl iştir arkadaş? bu sonsuza dek devam mı edecek? gerçekten bıktım artık. camiaya zarar veriyor.
(bkz: 1-3 temmuz 2020 kumpas davaları)

Fenerbahçe camiasını kamuoyunda yargılayarak suçlu gösteren ve bunda da başarılı olan söz konusu yapılanmanın, on senelerimizi çalmasına neden olan tarih.

,bugün haksızlığa uğrayan, itibar erozyonuna maruz kalan Fenerbahçe ailesinin birlik olarak on yıllar sonra da unutulmayacak bir direnişin fişeğini ateşlediği tarih olarak anılacak.

Elbette bize atılan itiraflar, etiketler uzun bir süre silinmeyecek, üzerimizde bir yük olarak taşımaya devam edeceğiz fakat bu yapıya kimsenin ses çıkartamadığı hatta ve hatta heykeli dikilecek adam gibi söylemlerin konuşulduğu savcıları ve onların kontrolündeki polisleri ve hala etkisinin görüldüğünü düşündüğüm medyasına karşı tek bir duruşu ve mücadeleyi ortaya koymuş olmamız da her daim gururla taşıyacağımız bir onur nişanıdır.
Bu noktada yukarıda bkz olarak verdiğim davalar çok önemli. Bu davaların bu tarihlere denk getirilmiş olması bile bir mesaj, bir dikkat çekme çabası. Toplumu yeteri kadar böldüler, bu tarihle birlikte futbolu ve taraftarları da bölmüş oldular. Bu dava son bulmalı ve hakkımız teslim edilmeli. Manevi kayıplarımız asla teselli edilmeyecek fakat maddi kayıplar teselli edilmeli.

Unutulmasın geç gelen adalet adalet değildir.
Bugün olmasaydı neler olacaktı düşünmek istemiyorum moralim ve sinirim çok bozuluyor.
Uzatmaya gerek yok Büyük ihtimalle türkiye'nin bayern münihi olacaktık ee buna izin veremezlerdi tabiki böyle bir şey yapılmak zorundaydı. Neyse buna sebep olanların allah belasını versin diyorum sadece.
hem fenerbahçe'nin, hem türk futbolunun, hem de türkiye'nin kaderinin değiştiği tarih.

2000'li yıllar bize fenerbahçe'nin 03-04 sezonunda başlattığı futbol yapılanmasının ne kadar sağlam olduğunu, aziz yıldırım'ın klasikleşmiş hatalarına rağmen 2011'e kadar nasıl geldiğini göstermişti.

1998-2009 arası fenerbahçe'de elbette faydalı olan birçok yönetici geldi geçti, ama türk futbolunda "kulüp yönetimi kalitesi"ne bir dalga grafiği çizsek, aziz yıldırım'ın 2009-12 arasında görev yapmak üzere kurduğu yönetim kadrosunu bu grafiğin tepe noktasına koyabiliriz. bu kadro kağıt üstünde en doğru kategorilerden oluşuyordu; hem o yıllardaki türk futbolunun yerel dinamiklerine uygun kişilere (mahmut uslu, şekip mosturoğlu, ilhan ekşioğlu), hem kulübün dünyadaki gelişmelere ayak uydurmasını sağlayan kişilere (nihat özbağı, abdullah kiğılı, ali koç, ömer temelli), hem o dönemin rüzgarındaki türkiye'ye uygun bağlantı kurabileceği düşünülen kişilere (nihat özdemir'in yanına bir de cihan kamer ve yedek üye hüseyin topbaş alınmıştı), hem de iş bitirici görev adamlarına (murat özaydınlı, vedat olcay, ali yıldırım) sahip "karma" bir kadroydu. yönetimde olmasa da mehmet ali aydınlar, murat ülker gibi isimler zaten birkaç yıldır kulübe sponsorluk aracılığıyla katkıda bulunuyordu.

mayıs 2011'de fransız ekonomi dergisi l'expansion'da yayımlanan, borsaya açılan kulüplerin o dönem genellikle istediğini alamadığından, başka şekilde kaynak üretme yoluna da gitmedikleri için zor duruma girdiklerinden, ancak fenerbahçe gibi, borsaya açılmanın haricinde aynı zamanda fenerium gibi bir yapı sayesinde kendi kaynağını yaratan kulüplerin gelecekte avrupada söz sahibi olma ihtimalinden bahseden makale de de yazdığı gibi, fenerbahçe'nin "yürüyen faaliyetler"le yarattığı potansiyel çok büyüktü (aynı makalede, galatasaray'ın da benzer şekilde büyük bir kaynağa sahip olduğu, ancak bunun gayrımenkul kaynaklı olduğu yazıyor).

zaten şl'de çeyrek final oynanan sezonun ardından forbes'a kapak olacak kadar ivme kazanılan bir sürecin devamında, 2011'e gelindiğinde fenerbahçe artık her spor dalında iddialıydı. sonuç; 5 branşta (kadın basketbol, erkek voleybol, kadın voleybol, erkek basketbol ve futbol) şampiyonluk oldu.

tabii 3 temmuz'un ana sebebi futbolda yakalanan ivme olduğu için, futbola odaklanalım:

futbol takımı kadrosu, o zamana kadar yapılmış en başarılı kadro mühendisliğinin ürünüydü. çoğu mevkiide en az 2 hatta 3 tane ilk 11 seviyesinde, en az bir tane harç olacak yedek, ve başka mevkiilerde de oynayabilen bol sayıda seçenek. şampiyonluk şaşırtıcı olmadı o yüzden, en basitinden oyuncu değişikliği şöyle oluyordu mesela: link

(((devamı aşağıdaki entry'de)))