hem fenerbahçe'nin, hem türk futbolunun, hem de türkiye'nin kaderinin değiştiği tarih.
2000'li yıllar bize fenerbahçe'nin 03-04 sezonunda başlattığı futbol yapılanmasının ne kadar sağlam olduğunu, aziz yıldırım'ın klasikleşmiş hatalarına rağmen 2011'e kadar nasıl geldiğini göstermişti.
1998-2009 arası fenerbahçe'de elbette faydalı olan birçok yönetici geldi geçti, ama türk futbolunda "kulüp yönetimi kalitesi"ne bir dalga grafiği çizsek, aziz yıldırım'ın 2009-12 arasında görev yapmak üzere kurduğu yönetim kadrosunu bu grafiğin tepe noktasına koyabiliriz. bu kadro kağıt üstünde en doğru kategorilerden oluşuyordu; hem o yıllardaki türk futbolunun yerel dinamiklerine uygun kişilere (mahmut uslu, şekip mosturoğlu, ilhan ekşioğlu), hem kulübün dünyadaki gelişmelere ayak uydurmasını sağlayan kişilere (nihat özbağı, abdullah kiğılı, ali koç, ömer temelli), hem o dönemin rüzgarındaki türkiye'ye uygun bağlantı kurabileceği düşünülen kişilere (nihat özdemir'in yanına bir de cihan kamer ve yedek üye hüseyin topbaş alınmıştı), hem de iş bitirici görev adamlarına (murat özaydınlı, vedat olcay, ali yıldırım) sahip "karma" bir kadroydu. yönetimde olmasa da mehmet ali aydınlar, murat ülker gibi isimler zaten birkaç yıldır kulübe sponsorluk aracılığıyla katkıda bulunuyordu.
mayıs 2011'de fransız ekonomi dergisi l'expansion'da yayımlanan, borsaya açılan kulüplerin o dönem genellikle istediğini alamadığından, başka şekilde kaynak üretme yoluna da gitmedikleri için zor duruma girdiklerinden, ancak fenerbahçe gibi, borsaya açılmanın haricinde aynı zamanda fenerium gibi bir yapı sayesinde kendi kaynağını yaratan kulüplerin gelecekte avrupada söz sahibi olma ihtimalinden bahseden makale de de yazdığı gibi, fenerbahçe'nin "yürüyen faaliyetler"le yarattığı potansiyel çok büyüktü (aynı makalede, galatasaray'ın da benzer şekilde büyük bir kaynağa sahip olduğu, ancak bunun gayrımenkul kaynaklı olduğu yazıyor).
zaten şl'de çeyrek final oynanan sezonun ardından forbes'a kapak olacak kadar ivme kazanılan bir sürecin devamında, 2011'e gelindiğinde fenerbahçe artık her spor dalında iddialıydı. sonuç; 5 branşta (kadın basketbol, erkek voleybol, kadın voleybol, erkek basketbol ve futbol) şampiyonluk oldu.
tabii 3 temmuz'un ana sebebi futbolda yakalanan ivme olduğu için, futbola odaklanalım:
futbol takımı kadrosu, o zamana kadar yapılmış en başarılı kadro mühendisliğinin ürünüydü. çoğu mevkiide en az 2 hatta 3 tane ilk 11 seviyesinde, en az bir tane harç olacak yedek, ve başka mevkiilerde de oynayabilen bol sayıda seçenek. şampiyonluk şaşırtıcı olmadı o yüzden, en basitinden oyuncu değişikliği şöyle oluyordu mesela: link
(((devamı aşağıdaki entry'de)))
2000'li yıllar bize fenerbahçe'nin 03-04 sezonunda başlattığı futbol yapılanmasının ne kadar sağlam olduğunu, aziz yıldırım'ın klasikleşmiş hatalarına rağmen 2011'e kadar nasıl geldiğini göstermişti.
1998-2009 arası fenerbahçe'de elbette faydalı olan birçok yönetici geldi geçti, ama türk futbolunda "kulüp yönetimi kalitesi"ne bir dalga grafiği çizsek, aziz yıldırım'ın 2009-12 arasında görev yapmak üzere kurduğu yönetim kadrosunu bu grafiğin tepe noktasına koyabiliriz. bu kadro kağıt üstünde en doğru kategorilerden oluşuyordu; hem o yıllardaki türk futbolunun yerel dinamiklerine uygun kişilere (mahmut uslu, şekip mosturoğlu, ilhan ekşioğlu), hem kulübün dünyadaki gelişmelere ayak uydurmasını sağlayan kişilere (nihat özbağı, abdullah kiğılı, ali koç, ömer temelli), hem o dönemin rüzgarındaki türkiye'ye uygun bağlantı kurabileceği düşünülen kişilere (nihat özdemir'in yanına bir de cihan kamer ve yedek üye hüseyin topbaş alınmıştı), hem de iş bitirici görev adamlarına (murat özaydınlı, vedat olcay, ali yıldırım) sahip "karma" bir kadroydu. yönetimde olmasa da mehmet ali aydınlar, murat ülker gibi isimler zaten birkaç yıldır kulübe sponsorluk aracılığıyla katkıda bulunuyordu.
mayıs 2011'de fransız ekonomi dergisi l'expansion'da yayımlanan, borsaya açılan kulüplerin o dönem genellikle istediğini alamadığından, başka şekilde kaynak üretme yoluna da gitmedikleri için zor duruma girdiklerinden, ancak fenerbahçe gibi, borsaya açılmanın haricinde aynı zamanda fenerium gibi bir yapı sayesinde kendi kaynağını yaratan kulüplerin gelecekte avrupada söz sahibi olma ihtimalinden bahseden makale de de yazdığı gibi, fenerbahçe'nin "yürüyen faaliyetler"le yarattığı potansiyel çok büyüktü (aynı makalede, galatasaray'ın da benzer şekilde büyük bir kaynağa sahip olduğu, ancak bunun gayrımenkul kaynaklı olduğu yazıyor).
zaten şl'de çeyrek final oynanan sezonun ardından forbes'a kapak olacak kadar ivme kazanılan bir sürecin devamında, 2011'e gelindiğinde fenerbahçe artık her spor dalında iddialıydı. sonuç; 5 branşta (kadın basketbol, erkek voleybol, kadın voleybol, erkek basketbol ve futbol) şampiyonluk oldu.
tabii 3 temmuz'un ana sebebi futbolda yakalanan ivme olduğu için, futbola odaklanalım:
futbol takımı kadrosu, o zamana kadar yapılmış en başarılı kadro mühendisliğinin ürünüydü. çoğu mevkiide en az 2 hatta 3 tane ilk 11 seviyesinde, en az bir tane harç olacak yedek, ve başka mevkiilerde de oynayabilen bol sayıda seçenek. şampiyonluk şaşırtıcı olmadı o yüzden, en basitinden oyuncu değişikliği şöyle oluyordu mesela: link
(((devamı aşağıdaki entry'de)))