fenerbahçe oldum olası bölük bir taraftar yapısına sahiptir. bizde ne çarşı gibi ne de ultraslan gibi tribünlerin kontrolü tek bir grubun elinde olmadı. bizde semtçilik bile vardı eskiden. hatta bu kadar kongre üyesi olmadan evvel başkana adayları bu semt temsilcilerinden de yönetime adam sokarak hemen hepsini mutlu etme derdindemişler, eskiler anlatır.
öyle ki yaşı yetenler hatırlar taraftar gruplarının arasında bile çok fazla kavga gürültü olurdu. örnek link tribünün bir kısmı bir tezahüratta bulunurken diğer kısım ayrı telden nameler okurdu. ( bu hala da böyle )
taraftar gruplarının bu kadar fazla olduğu bir takımda elbette birbirinden farklı yaklaşımlar olur, ve bence de ideali budur. çünkü birkaç sene öncesine kadar çarşı, halihazırda ultraslan adeta kulübü yönetmeye başladılar. dünyada hiçbir spor kulübü taraftarın kontrolüne bırakılmamalıdır. çünkü taraftarlık işin içine girdiğinde akılcılık ortadan kalkar, duygularla hareket başlar. bu durum da kontrolsüz hareketlere sebebiyet verir.
aziz yıldırım bundan yaklaşık 10 sene evvel bu taraftar gruplarına en başta da gfb'ye adeta savaş açtı. burada tek gerçek fenerbahçe dedi ve önce bedava bilet dağıtımına son verdi ( stadyum yenilendikten sonra ) sonra da bu taraftar gruplarının gelir kapısı haline gelen lisanslı ürünleri sattırmamak için mücadele verdi. karşılığında da bu grupların sırtını dönmeye başlamasına, tribünlerde kendisini eleştiren bir cephe açılmasına sebebiyet verdi. aziz yıldırım yeri geldi haddini aşarak taraftara paralı köpekler bile dedi. belki kullandığı dil çok yanlıştı ama gruplaşmaya karşı, hatta içlerinde mafyatik faaliyette olanlara karşı mücadelesi doğruydu. en sonunda da tribünlerdeki çatlak sesleri yenmeyi başarmış, kontrolü ele geçirmiş ve tribünlerdeki uyumu bir nebze de olsa yakalamıştık. fakat bu taraftar grupları ezelden beri çıkar odaklı. çıkarları kesildiği anda belki sesleri çıkmaz ama ilk başarısızlıkta hortlayıp " mamalarının " peşinde hareket ederler. öyle de olmuştur.
daha sonrasında ise yukarıda da bahsedildiği gibi adam odaklı bir ayrım oldu. aykutçular, azizciler, ersuncular, hatta daumcular, zicocular, alexçiler , ali koçcular belki yarın başka bir ayrışma olacak. bilemiyorum. herkesin bir futbol yaklaşımı, hedeflediği, inandığı doğrular olabilir. bunda yanlış bir şey yok. fakat teknik adam üzerinden gidersek gelen kişi gelene kadar bu doğrularının peşinden mücadele etmek gerekir fakat artık göreve geldiğinde en ufak olumsuz sonuçta karşı cepheden kuma gömülen baltaları çıkatmak bir alışkanlık halini aldı.

elbette başarısızlıklarda her daim sahip çıkalım demiyorum, başta kendim artık sıkıldım sürekli sahip çıkmaktan, sabır göstermekten. ancak bunun da ölçüsü olmalı. fakat az evvel de bahsettiğim gibi bu adamcılık anlayışına sahip kişilein asıl hedefi adamlar da değil, çıkar. kendi çıkarlarının peşinde olduklarından kim o çıkarlarına hizmet etme potansiyelindeyse onun hizmetkarı olabiliyorlar.
çok uzun yazdım farkındayım, biraz dağılmış da olabilir konu. bizde bu taraftar bölünmesi her başarısızlıkta tekrar tekrar yaşanacaktır ne yazık ki.