Artık kurulması gerekendir.
Madem herkes futbola ölüp bayılıyor, diğer branşlar kulübü " batırıyor " , o halde diğerleri Fenerbahçe Spor kulübü olarak devam etsin, futbol başka bir oluşum olsun. FB fk adında takılsın. Hasan Ali, tolgay, ekici , deniz t falan yerine de yıldızlar gelsin. Bu sayede " futbolun parası " da başka yere harcanmaz Xd ya da diğerlerini komple kapatsınlar, espor ile futbol devam eder işte.
Yok abi düşünüyorum düşünüyorum sinirleniyorum. Ben türkiye'nin en gözde ailelerinden birinin gözde çocuklarından biri olacağım deli gibi fenerbahçeliyim, 20 yıldır kulübün içinde olan biten her şeye de hakimim, elimin kolumun yetişemeyeceği yer olmayacak, Fenerbahçe taraftarının %95'inin büyük desteğini alarak başkan seçileceğim ama 5 yılda bir teneke alamayacağım, insan çıldırıyor.

Senin sahip olduğun imkanlarla herhangi bir Fenerbahçeli başkan olsa kafaya taktığı bir santraforu, iyi bir yıldızı elli defa getirmişti şimdiye, herkesin de hayalidir şu ütopik de olsa. Nasıl 5 senede şunu yapmazsın anlayamıyorum arkadaş. İsmine soy adına yakışır bir tek jorge jesus getirdin o da çıkış yolunun olmadığını, okların artık seni gösterdiğini bildiğin için.

Kararsızlığını, ucuzculuğundan sıkılmayan tek taraftar sanıyorum ki yoktur. Abi biz madem gelen parayı santrafora stopere gömmeyeceksek kim min jae'yi niye sattık? Yerine aldığın adam lemos'u kesemiyor.

Hem cumhuriyetin 100. Yılında şampiyon olmak Fenerbahçe'ye yakışır diyeceksin hem de böyle bir sezonda transferde artıda kalmak için 3 ay santrafor pazarlığı yapacaksın abi sen kendin ne istediğini bilmiyorsun ki.

Bu sezon tek güvencem jorge jesus. Güvenmekten başka çaremiz de yok zaten. Jesus da yapamazsa sezon sonu 0/5 ile ali Koç'u adadan uğurlayacağız artık.
Winner özelliğini yitiren taraftardır, özgüven kaybını yaşamaya başlamış, artık başarısızlığın çözümünü bekleyen, çözüm üretecek birilerini arzulayan taraftardır.

Ben Vitor'un gitmesini istemem, en azından bu sezon. Fakat ben cocu'nun da kalmasını istiyordum. Erol da sezonu bitirsin isterdim. Ersun da sezon sonunu görüp gitmeli dedim.

Fakat oyuncular ile TD, ya da TD ile taraftar arasındaki bağ koparsa orada durmanın mantığı yok. Henüz bu bağ kopmadı bence. Lakin güçlenmesi için hiçbir şey yapılmıyor. 1 hafta evvel hakem kararlarına karşı birlik mesajı verilirken, kendi sahamızda oynanan maçlardaki performans ve Avrupa kupası hakkındaki inanılmaz kötü yorumları sebebiyle o bağ koptu kopacak.

Avrupa'da kupa kazanamayız diye katılmayalım o halde. Antwerp gibi gerçekten çok kötü bir takıma karşı aciz durumlara düşüyorsak ve taraftar hala destek alkışı veriyorken, bu açıklamalar kalp kırar, hedeften şaşırtır. Sadece taraftar için değil oyuncu grubu için de küçük düşürücü sözlerdir.

Fenerbahçe ne yönetimde ne de td'de iletişim becerisi konusunda başarılı. Geçen hafta başlıktaki taraftarın gazını almak için megafonla şov yapıldı, arkasından evvela kalecimizi, ikinci olarak da tek splinter oyuncumuzu ( - ki kendisi yetersiz ) kaybettik. Sırf bu işi beceremediğimiz için.

Işte bu ve daha fazlasını sonucunda , doğru iletişimlerle yönetilmeyince taraftar istifa sesleri yükseliyor. Öyle sabahları idmandan iki fotoğraf paylaşarak bakın biz çok çalışıyoruz mesajı verilmez. Bu takım milli arada ne yaptı ? Neden hazırlık maçları oynamadı, neden takım ikinci yarılarda hala düşüyor, neden hala sakatlanan dönemiyor, neden hala Burak kapacak hazır değil ? Neden kısır ve yavaş bir hücum hattı var, neden hala ilk 11 belli değil ....

Vitor pereira bunlara yanıt vermemeye devam ettiği müddetçe her olumsuzlukla zaten patlamaya hazır olan taraftar istifa demeye başlayacaktır.

--- alıntı ---

Babam gidiyoruz dediğinde 13 yaşındaydım.

Evim diye bildiğim toprakları bırakıp, Türkiye’ye doğru yola çıktık. “Türkçe bilmiyorum ki, okula nasıl gideceğim” diye düşünüyordum. Babamın çok fazla parası da yoktu. Okula gitmek yerine bir fabrikaya girdim. Artık işçiydim.

Yıllar geçti. Ayten’i tanıdım. Hala işçiydim, hayat hala zordu. Evlendik ve üç çocuğumuz oldu. Çocukların hepsi güzel olur da, nedense en küçük olan hep daha farklı bir yere konur ya, işte bizim ufaklık da bir başkaydı. Daha annesinin karnındayken bile rahat durmuyordu. Benim diyen forvet öyle tekme yememiştir, Ayten’in yediği kadar. Yani 9 ay boyunca bir hakem olsa yanımızda, her gün çift sarıdan kırmızıyı yerdi. “Bak hanım, senin oğlun bu gidişle futbolcu olur” demiştim.

Ayten’i doğum için SSK’ya götürdüm. Bembeyaz tenli, renkli gözlü, 4 kilodan ağır bir bebek olarak dünyaya geldi. Ayten de yediği tüm tekmeleri unuttu gitti.

Okul çağı gelince, okula gönderdik ama aklı fikri topta. Ben de gençken futbol oynadım ama bu bir başka. Gözü futbol topundan başka hiçbir şey görmüyor. Mahalle arasında futbol oynuyor, gürültüden dolayı komşulardan hep şikayet alıyoruz. Mahallenin gençlerinin oluşturduğu bir futbol takımı varmış. Gitmiş o kulübe girmiş. Akşam eve geliyorum, oğlan kanter içinde, su gibi olmuş, sobanın yanında ısınıyor. Annesi tuvalette çamurlu ayakkabılarını yıkıyor. Diğer çocuklarıma bakıyorum, hep ders çalışıyorlar. Bu daha kitaplarının kapağını açmamış. Kitaplar kullanılmadığı için öylesine yeni gibi duruyor ki, her senenin sonunda o kitapları satıp, kendisine harçlık yapıyor.

10 yaşına gelince tutturdu beni seçmelere götürün diye. Ayten ona zaten hiç kıyamaz. O ne isterse yapar. Ertesi gün dolmuşa binip, şehrin süper ligde oynayan takımının seçmelerine gittiler. Annesi anlattı, binlerce çocuk varmış. Onların arasından bizimkini seçmişler.
-İsmail görmeliydin halini. Dolmuşa bindik eve geri dönüyoruz, sevinçten yerinde duramıyordu. “Anneciğim sana söz veriyorum. Seni saraylarda yaşatacağım” dedi bana.
-Altyapıda para da vermiyorlar. Nasıl göndereceğiz, forması, eşofmanı, dolmuş parası.
-Ses etme İsmail. Allah büyük, yaparız birşeyler.

Benden gizli gizli annesiyle gidip, taksitle krampon almışlar. Ev ile antrenman yapılan yer arası 10 km mesafe var. Hergün yürüyerek gidiyor. Soğukta elleri, yüzü morarmış biçimde geri geliyor. Çocuk sıcak bir banyo yapacak, tüp bitecek diye şofbeni bile açmıyorlar. Diğer taraftan, Ebru ile Engin’in dershanelerine para yetiştirmeye çalışıyoruz. Ayten her akşam, onun kıyafetlerini yıkayıp, sobanın yanında kurutuyor ki, sabaha hazır olsun. Bu çile 5 sene boyunca sürdü.

Erkek Lisesi’ne giderken bir gün Tarih öğretmeni annesini çağırdı. “Hanımefendi, bu çocuğun kafası boş, bundan birşey olmaz” dedi. Hepimiz biliyorduk onun futboldan başka hiçbir şeye ilgisinin olmadığını. Zaten o yılın sonunda ilk profesyonel imzasını da attı. 100 milyon lira verdiler. 10 lirasını cebine koymuş, 90 lirasını annesine vermiş. Ayten de gitmiş, 90 lirayla oğlu güçlensin, toplara daha iyi vursun diye et almış, muz almış. Nerede pahalı şey var, gidip almış, gelmiş mübarek.

Bir süre sonra Ankara’dan transfer teklifi geldi. Annesi ağladı etti ama kendisiyle aynı kulüpteki iki arkadaşıyla birlikte Ankara’ya gittiler. Daha 16 yaşındaydı. İki arkadaşı yapamamışlar dönmüşler. Bizimki her akşam yorganın altına girip, anneciğim, babacığım diye ağlıyormuş. Annesiyle telefonda konuşmuş. Annesi “istersen dön yavrum” demiş. “Sizin için kalıyorum. Para kazanmam, sizi rahat yaşatmam lazım” diye cevap vermiş.

O sene 2 milyar para kazandı. Hepsini bize gönderdi. Tıpkı öldüğü güne kadar yaptığı gibi. Ve bugün, sahip olduğumuz herşeyi ona borçluyuz. En son aldığı arabayı bile annesinin üzerine yapmış. Evladın hayırlısını yetiştirmişiz.

O gidiyorum dediğinde 26 yaşındaydı. Onu transferin son günü, cennete transfer ettik.

Umarım oralarda bir yerlerde, taksitle krampon satılıyordur.

Ediz Bahtiyaroğlu'nun Babası.

--- alıntı ---
fenerbahçelilerin pek beğenmediği olay. bunun sebebi ise net olarak geçmiş yıllardaki ikinciliklerimizde -ki bayağı ikinci olduk.- şl ön elemesini bir türlü geçemememizdir. yoksa ikincilik aslında öyle yabana atılacak bir sıralama değil.

artık şl ön elemelerinde daha kolay rakipler gelmekte. tabii ki hâlâ zor rakip gelme ihtimali var ama eskiye göre daha düşük bir ihtimalden bahsediyoruz. bunun için bu sezonu salmamalıyız. çünkü ikincilik de bizim için hayati bir önem taşıyor. ama yönetimin pek umrunda değil gibi. öyle ki erol bulut gönderildikten sonra yeni bir hoca getirmediler.

geçen sezon(*) da aynısı olmuştu. ersun yanal gönderildikten sonra hoca getirilmedi ve son 8 maç + türkiye kupası çöpe atıldı. böylelikle hem sezonu kupasız kapattık hem de avrupa'ya gidemedik. oysaki trabzonspor'un aldığı ceza sebebiyle sezonu 3. bitirip şl'ye bile gitme şansımız vardı ama yönetim bunu göremedi maalesef.

sezon sonu tabloya baktığımızda yine "ya aslında biraz önemseseydik şl'ye giderdik." diye söylenip kafamızı duvarlara vuracağımızdan eminim. çok büyük bir rezilliğe imza atıyoruz ama kimse farkında değil :/