aurelio'nun teknik ekibe katılışıyla birlikte fenerbahçe'nin başına geçme ihtimali gündeme gelince aklıma doğrudan sivas'taki sezonu gelen teknik direktör.
carlos birçok üst düzey hocayla çalıştı; luxemburgo, roy hodgson, capello, jupp heynckes, toschack, del bosque, tekrar luxemburgo, tekrar capello, aragones... hepsinin yanlışlarını ve doğrularını gördü. ancak bana göre hocalık anlamında en etkilendiği kişi fenerbahçe'deki hocası zico oldu (bunu düşündüren bir nokta da carlos'un süper lig'de hocalık yapması oldu tabii, benzer şartlar içinde bulunmuş zico'nun yolundan gitmesi doğal).
13-14 sezonunda sivasspor'a; zico'nun fb'ye oynattığı düzenin çok benzerini ama bir nevi simetriğini oynatıyordu: kaba görsel . fb'de sağ açıktaki deivid alex'e daha yakın oynayıp oyunu ve hücumu şekillendirirken, sivas'ta bu işi sol kanattaki aydın karabulut yapıyor, sağdaki burhan eşer (fb'deki uğur'dan farklı şekilde) defans arkasına sızan gizli forvet oynuyordu. beklerden de iyi katkı almayı başarmıştı; fb'deki gökhan-carlos gibi; ama yine simetrisiydi. sivas'ın soldaki gökhan'ı ciğersiz git-gel yapan ziya erdal , sağdaki carlos'u ise ayağına hakim olan / özgüvenli oynayan cicinho idi. ancak bütün yük kanatlarda değildi; hücumun dinamosu aatif chahechouhe idi, rakip yarı sahadaki neredeyse tüm oyunu kendisi yönetiyor, aydın da kendisine katılıyordu, hücumlar genellikle bu ikilinin driblingleriyle taşınan toplar sonrası şekilleniyordu. en öndeki rafik djebbour (veya john utaka ) da hareketli oynayıp alan açarak, hatrı sayılır kez de pas oyununa ortak olarak oynuyorlardı.
ancak bu oyun ligin ikinci yarısında sekteye uğradı; devre arasında djebbour ayrıldı, utaka da uzun bir sakatlık yaşadı ve aatıf'ın en önde santrfor oynamak zorunda kaldığı bir dönem oldu, hücum stratejisi domino taşları gibi devrilen takım üst üste mağlubiyetler aldı. bu dönem doğru planlanıp minimum hasarla atlatılabilseydi, sivas belki o sezon daha yukarda bitirecekti sezonu, nitekim utaka'nın geri dönüşüyle birlikte takım rayına girse de artık çok geçti.
tüm bu planlama hatası / şanssızlıklar karşısında carlos'un hamleleri pek iç açıcı değildi. aatıf'ın santrfor oynadığı dönemde carlos taktik açıdan b-c planlarını çok kotaramamıştı. rakip sahaya geçmekteki ana planı uzun toplarla aatıf'ı savunma arkasına kaçırmaya dönüşen takım artık ne yapacağı daha belli bir hal almış, kolay önlem alınır olmuştu ve maçı kontrol edememeye başlamıştı. ne hamza hamzaoğlu'nun çift forvetli - göbekte bilal kısa'lı akhisar'ına karşı, ne şota arveladze'nin önde basıp bütün oyunu bozan kasımpaşa'sına karşı, ne okan buruk'un savunma arkasına kaçan elazığ'ına karşı çözüm getirebildi. yani oyun kontrolünü karşı tarafın aldığı her maçta, carlos sivas'ın çözülmesine engel olamadı.
zico ile benzerliklerden bir tanesi de; zico nasıl ki daum'un 3 yıldır oturttuğu temelin üstüne gelmiş ve birkaç kritik takviyeyle kendi oyununa müsait bir durum yaratmışsa, carlos aynı şekilde rıza çalımbay 'ın 3 yıl boyunca kurduğu temelin üstüne gelmiş, son rötuşları atıp pozitif bir futbol oynatmıştı. ama gerek oyuncu kalitesi, gerekse de maçlardaki bazı küçük detaylarda tıkandığı için ligi 5. bitirdi.
(bu küçük detaylardan biri de agresiflikti. taouil, da costa, aydın, cicinho gibi oyuncular zaman zaman yaptıkları gereksiz sertlikler / çirkefliklerle maçları çığrından çıkarıp, kırmızıların havada uçuşmasına / puan kayıplarına sebep oldular. takım bu anlarda rayından çıktı ve carlos kontrolü ele alamadı)
zico'ya benzetiyorum ama, carlos'un elindeki kadro da çok geniş değildi. önliberoda kadir bekmezci -adem koçak ikilisi bozulduğu an (ki eksilen kişi, genelde oyun kurucu özellikleri ağır basan kadir yerine, daha hamal görevleri olan adem oluyordu) birinin yerine daha ofansif olan mehdi taouil 'i oynatmak zorunda kalıyordu. burhan gibi forvete koşan, aatıf ve aydın gibi driblingle giden / özgür hisseden oyuncuların savunma yükünü çeken merkez ikilide öyle hassas bir defansif denge kurmuştu ki hakan arslan oynasa bile ofansif kalıyordu. ama zico'nun elinde deniz barış vardı, sakatlandığında yerini selçuk şahin aldı, yanında da zaten her işi yapan aurelio vardı (ilk sezonunda bir de appiah'ı vardı).
carlos ise ideal 11'ini bulduğu maçların çoğunda sağlam futbol oynattı, 3 büyükleri de mağlup ettiği iç sahada, ligin en başarılı 3. takımı oldu (ilk 2 fb ve gs idi).
artı ve eksileriyle teraziye koyacak olursak;
+ pozitif futbol
+ iç saha hakimiyeti
+ oyunculardan hücum verimi alabilme
+ takım olma bilinci
- taktik beceri düşüklüğü
- sabit 11'den başka işleyen bir plan bulamama
- kötü giden durumu hızlıca kontrol altına alamama
carlos'un sivas'taki döneminde verdiği izlenimi özetleyecek olursak; insan ilişkileri üst düzey, ama çok da otoriter/disiplinli olmayan, doğru temele sahip ve yedek kalitesi fena olmayan, yani dengeli bir kadroyu iyi işletecek, kötü durumlar karşısında ise akıllı çözümlerden ziyade oyuncuların moralini yükselterek çalışacak tipte bir hoca. bu formül ise ancak temeli sağlam takımlarda işler bence, fenerbahçe ise şu an için böyle bir durumda değil pek. emre ve volkan'ın varlığı ise ayrı bir mevzu zaten.
yine de carlos'u hem fenerbahçeliler'in çok sevmesi, hem de dünyadaki yeri sebebiyle camiada büyük bir heyecan ve sinerji yaratacağı kesin. olur da gelirse, gerisi artık yapılacak akıllı takviyelerle kurulacak dengeli kadro, ve takımın yaşayacağı futbol şansı / taraftarın maçlarda yaratacağı atmosfere bağlı olur.
aralarında en sayılamazı 1933 türkiye futbol şampiyonluğu olan şampiyonluklar bütünü. o şampiyonluğun sayılmamasının istenmesini anlarım -ki onun da sayılması gerekiyor.- çünkü eleme usulü bir turnuva olmuş ve saçma gibi görünüyor, aslında o döneme göre gayet normal olsa da türkiye'de her şey günlük olarak yorumlandığı için bunun sayılmamasının istenmesi normal. ama diğerlerinin sayılmasının neresinde problem var, bir türlü anlamıyorum.

mesela sadece 10 saniyelik bir araştırmayla juventus'un 36 şampiyonluğunun olduğunu ve bunların ilkinin 1905'te gerçekleştiğini gördüm. kaç takımla yarışılmış inanır mısınız? 3. evet, sadece 3. aha burada da kaynak . bizim sayılmasını istediğimiz şampiyonlukta en azından bi' 7-8 takım yarışmış. fakat iş bize gelince bu şampiyonluk "gazozuna turnuva" muamelesi görüyor.

bu şampiyonlukların sayılıp fenerbahçe'nin 28 türkiye şampiyonluğunun tescillenmesi gerekiyor. bakın farkındaysanız türkiye şampiyonluğu diyorum, süper lig demiyorum çünkü bu şampiyonluklar süper lig şampiyonlukları değil. fenerbahçe futbol takımı; 19'u süper lig, 6'sı millî küme ve 3'ü de türkiye futbol şampiyonluğu olmak üzere 28 türkiye şampiyonluğuna sahiptir. en çok süper lig şampiyonu olmuş takım galatasaray, en çok türkiye şampiyonu olmuş takım ise fenerbahçe'dir.

benim bu şampiyonlukların sayılmasını istememin temel sebebi; rakip takım taraftarlarıyla sidik yarıştırmaktan çok, süper lig şampiyonluk gelirlerinde takımların sahip olduğu şampiyonluk sayısıyla doğru orantılı bir gelir elde etmesi. eğer bu şampiyonlukların tescili gerçekleşirse bu gelirimiz yaklaşık %16 artacak. birçok kişi tarafından önemsiz görülse de anaparayla hesap yapıldığında ve hatta bu hesap da yıllara yayıldığında ortada çok ciddi bir gelir kaybı söz konusu. bu, düpedüz haksızlıktır.

son olarak, 59 öncesi şampiyonlukların sayılması ihtimali hakkındaki en korkutucu şey, şüphesiz fb camiasının "ben oldum" havasına girme olasılığı. maalesef içinde bulunduğumuz duruma bakıldığında pek de uzak bir olasılık değil. bu şampiyonlukların tescil edilmesi veya tescil edilmemesinin fenerbahçe'nin mevcut başarısızlığı üzerinde hiçbir etkisi yoktur ve olmayacaktır. bu şampiyonluklar sayılsa dahi biz başarısızız ve artık bu başarısızlıktan kurtulmak zorundayız. geçmişte kaç şampiyonluğumuzun olduğu beni pek ilgilendirmiyor çünkü ben zaten şampiyonluk sayısında önde olsak dahi avrupa'da kalıcı başarılar elde etmedikçe yerel zaferlerle övünmeyen birisiyim. doğrusu da budur. vizyonu lokal kalmış bir kulübün uzun vadede başarılı olma ihtimali son derece zayıftır.
Kendisine kızan taraftarlardan değilim, zira hak fenerbahçe futbol takımı yedek sol beki olarak transfer edildi, ancak sonraki sezonlarda futbolunu az da olsa geliştirmesine rağmen as sol bek olabilecek kalibreye gelememesine rağmen yanına İsmail köybaşı alındı.

Zaten fenerbahçe futbol takımının stres topu haline gelmesi de bu gelişme ile yaşandı. Bizler ümit özat oynarken bile sol bekten oyuna katılmasını ve isabetli ortalar ile asist yapmasını beklerken, Carlos ve Santos ile beklentiyi iyice yükselttik. Ardından hak gibi top sürmesini bilemeyen, kafasını yerden kaldıramayan, rakibe çarptırmadan orta açamayan bir sol beke mecbur kalınca doğal olarak tepkiler oluştu.

Sorun hasan ali değil, sorun hasan ali'nin as sol bek olduğu fenerbahçe kadrosu kuran yönetimlerdir.
Cok ozel degilse Gunluk ziyaretci sayilarini merak ettigim sozluk. 7-8 aktif yazar oldugunu varsayarsak atiyorum gunde 10 farkli kullanici disinda bu siteye giren var mi?

Reklam geliri de yokken nereye kadar varligini surdurecek bu platform?

Uyku tutmayinca Kafamda deli sorular...