İyice manyak gibi bir şey olmuşlar.

Yorumlara bakıyorum hem ekşi'de hem de malum sözlükte, orta hakem ve var hakemi yüzünden maçı kazanmışız, bir de savunma hataları yapmışlar.

Penaltı için var uyarı yapıyor ve neden yapiyor diye soruyorlar evet evet bu güruha göre penaltı da olsa verilmemeli. Yine aynı güruh kırmızı kart olmasaydı maç 3-3 biterdi diyor. Olabilirdi evet. Evet de rossi mi dedi gel bacağımı kırmaya teşebbüs et diye? Tabi hakem uyardı kırmızı kart için yine tuuu kaka niye verdi diyorlar.

Rakip savunma da hata yapmış. Acaba biz onları hataya zorlamış olabilir miyiz ? Durduk yere ben hata yapayım diyebilecek lemos dışında ülkede oyuncu yok. Ayrıca bugün szalai ve lemos hata yapmasa ads de gol atamazdı?

Sayın taraftarlar Fenerbahçe öyle tehlike yaratıyor ki d.kiev de dahil olmak üzere rakipleri hep eksik kaldı. Çünkü hızlı hücum ederek zor duruma düşürüyor rakibini Fenerbahçe. Heeee bence uzun vadede problem yaşanacak da şu an rakiplerin eksilmesi ve penaltı almamız sizin zannettiginiz gibi " oyun böyük yeğenim " durumu değli. Bugün bizimle oynasanız, sizden de birileri atılır. Belki bizden de atılır. Yani bunu kabullenseniz iyi olur.

Bir de ileriye top şişiriyor bu mu taktik deniliyor. Zannediyorlar ki bir tek Guardiola ve klopp dışında futbolda tez yok. Koskoca Real Madrid kontra atak futbolu oynadı da Avrupa şampiyonu oldu. Oynanan şeyi begenmemek hakkıdır herkesin ancak taktik değil vs dersen komik duruma düşersin.
fenerbahçeliler'in 12-13'te yaşadığı kara günün mimarı, ama oradan beri de içten içe gelmesini istediği hoca.

o gün fbliler'in içindeki en büyük ukde diyebiliriz çünkü görünürde çok yakındı final. ama aslında fb turu daha ilk maçta vermişti; sezonun en iyi oyununu çıkardıkları ve en az 3-4 olabilecek maçtı. ancak kaçan penaltı, direkten dönen toplar, topal'ın 50'de gördüğü kartla rövanşta cezalı duruma düşmesi, meireles'in 60'ta sakatlanması, ve en son webo'nun son dk'da hakemin ofsayt kararına topa vurarak tepki vermesiyle sarı kart görüp rövanş için cezalı duruma düşmesi derken... rövanşta sol kanada alışmış sow'un en önde, caner'in solda, merkezde cristian'ın yanında salih-selçuk'la başlamak zorunda kalınması, tüm bunların üstüne bir de 44. dk'da selçuk'un sakatlanıp topuz'un girmesi, 60'ta gökhan'ın sakatlanıp bekir'in girmesi...

kısacası o gün benfica'nın elemesi şaşılacak bir şey değildi. esas olarak; jorge jesus'un rövanş maçına takımını hazırlama şekli, ilk 10 dk'da inanılmaz baskılı oynayıp golü bulması, fb'nin çabuk cevap verip bulduğu penaltı golüne rağmen baskıyı devam ettirmesi ve ilk yarı bitmeden öne geçmesi... kısacası bir şeyleri düzeltmek için gerekeni yapan taşaklı bir hoca izlenimi vererek aslında başka bir hikaye başlattı, ve o günden beri fenerbahçeliler'in gönlünün bir köşesinde.

2015'te fb ile ismi anıldığındaki düşüncelerim (bkz: link ) hemen hemen aynı, ama elbette aradan geçen 7 senede değişen bazı şeyler oldu:

- o zamanlar 3 büyükler avrupada hala bir şeyler yapabilecek kadrolar kurabiliyor, iyi kötü yarışmaya aday olabiliyordu. mesela o yaz fenerbahçe van persie-nani'yi, galatasaray sneijder varken podolski'yi de aldı, beşiktaş mario gomez'i kiraladı. bugün ise avrupada yarışmaya aday olacak şartları sağlamak, sadece belli tohumlar atıp en az 2-3 sene sabretmek kaydıyla geçerli olabilir. yani artık yazın bir kadro kurup avrupada en az mart-nisan'ı hedeflemek imkansız.

- jorge jesus o dönem iki sezon üst üste avrupa ligi finali oynatmış bir hocaydı, bu statüsü tazeydi. aradan geçen zamanda gerek yaşı, gerek sporting ve 2. benfica dönemlerinde avrupa kupalarında yaptıklarıyla (daha doğrusu yapamadıklarıyla), gerekse de birçok genç hocanın palazlanması ve daha başarılı olmaya başlamalarıyla, jesus'un statüsü avrupa piyasasında düşmüş vaziyette. arada yaptığı al-hilal macerası ve kaybettiklerinin acısını çıkardığı flamengo ile başarılı olması, o bölgelerdeki seviyenin avrupa futbolundan düşük oluşu itibariyle bu statüyü yükseltmedi.

- fenerbahçe 2014'ten beri şampiyon olamama + son 3-4 yılki grafiğin kulübü yarışmacı kimlikten de uzaklaştırması sebebiyle tamamen yerel başarıya odaklanmış, aç susuz şampiyonluk isteyen, yarınları olmayan bir şampiyonluğa bile razı halde. dolayısıyla isterse 35 yaş ortalamalı, veya isterse tamamı 1 senelik kiralık oyunculardan oluşan bir takım olsun farketmez, yeter ki şampiyon olalım diyor.

yani bu buluşmanın iki öğesi de aslında düşmüş durumda, ama göreceli bakarsak fenerbahçe'nin düşüşü jesus'unkinden fazla. dolayısıyla jesus hala fb için gayet iyi bir seçenek.

jesus'un maceralarının ortak noktası; takıma ne oynadığını bilen bir kimlik kazandırması. ilk benfica dönemindeki savunmada luisao-e.garay, sağ bek maxi pereira, göbekte matic, ilerde gaitan, salvio, aimar/lima, cardozo'lu iskeleti kurmuş; sporting'de stoper ikilisi coates-mathieu, merkezde battaglia-w.carvalho önlerinde bruno fernandes, solda hücumcu acuna - sağda dengeli ristovski'li, ilerde bas dost-gelson martins ortaklığından oluşan kimliği oturtmuş, flamengo döneminde ise beklerde filipe luis-rafinha, merkezde w.arao-gerson, forvet arkasında iki hareketli 10 everton ribeiro-arrascaeta, kanat-forvet bruno henrique, forvette gabriel barbosa'lı iskeleti oturtmuş, ikinci benfica döneminde ise 3'lü savunma oynatışıyla çağa ayak uydurmaya çalışan bir takım yaratmıştı.

flamengo'daki başarısını avrupa tedrisatı görmüş futbolcuların ortaya koyduğu fark + görmemiş olanların ise jesus'un avrupai taktiklerine uyum sağlamaya çalışmalarının birleşimi olarak özetleyebiliriz:

- jesus flamengo'da üst düzey avrupa tecrübesi bulunan veya en azından hatrı sayılır vakit geçirmiş oyuncularla çalışma fırsatı buldu; kalede diego alves, beklerde eleğini asıp yurda geri dönen filipe luis ile rafinha, stoperde 6 aylığına pablo mari, önliberoda 6 aylığına thiago maia, merkez orta sahada yeniden avrupaya gitmek isteyen gerson ile eleğini asan diego ribas, sol kanatta ülkeye birkaç yıl önce dönüş yapmış bruno henrique, forvette ise kendini bulan gabriel barbosa.

- genel hatlarıyla 4-2-3-1 diyebileceğimiz, zaman zaman 4-4-2'ye veya oyun kurulumuna bağlı 3-5-2'ye dönen düzende ( görsel
) filipe luis ile rafinha hücuma her zaman katılmasalar da (yaş gereği pek mümkün de olmadı zaten) esas olarak oyun kurarken kenarlardan takımı sakinleştirdiler. gerson önliberonun yanında topu götüren merkez görevi görürken, diego ribas daha çok merkez ikiliden biri yorulduğunda veya rakip de yorulduğunda oyuna girip geride topu alarak baskı kıran/topu aktaran oyuncu, gabriel barbosa ise kendi boşluklarını kendi bulmaya çalışan, yeri geldiğinde kenarlara deplase olan - yeri geldiğinde pas akışına katılan hareketli forvet görevi gördü. santrfor fiziğine + kanat dinamizmine sahip bruno henrique ise maç içinde kanattan forvete açılan yelpazesiyle hücum jokeri görevi gördü.

- avrupa tedrisatı görmeyen diğer elemanlar ise en az görmüşler kadar savunma bilinci veya hücum dinamizmi ortaya koydu; hatta yaratılan bu avrupai atmosfere ortak olmak adına daha çok çaba sarfettiler. önlibero willian arao oyun kurulurken rakip baskısına göre yeri geldiğinde stoperi üçleyen, yeri geldiğinde hatlar arası bekleyen, yeri geldiğinde süpüren, kısacası tam bir merkez savunma jokeri oldu. forvet arkası bölgesinde değişerek oynayan iki 10 numara özellikli everton ribeiro ve giorgian de arrascaeta ise kanatlarda oynadıkları zaman rakip beki kovalamayı bırakmayan disiplinli birer elemana dönüşebiliyorlardı.

güney amerika futbolu malum; metodlar ve takım oyunu bilinci avrupanın hala gerisinde. sahada çok uzayan takım boyları, organize setler kurulsa bile çoğunlukla bireysel beceriyle tetiklenmek istenmesi / dolayısıyla topu ayağına isteyen bir oyun oynanması / ve yine dolayısıyla bire bir çarpışmaların fazla olup, oyunun da faulle sürekli durma olasılığı... akıcı bir takım oyunu oynayan teknik direktör takımı sayısı çok değil.

bu noktada g.amerika'nın en avrupai futbol ülkesi arjantin'den çıkan bielsa, simeone, pochettino, martino, sampaoli, beccacece, gallardo gibi hocalar avrupa kulüplerinde çalıştı/yor, veya kendi ülkelerinde avrupai oyunlar oynatıyor. brezilya futbolu ise parreira, luxemburgo, scolari, dunga, tite gibi milli takımda başarılı olabilmiş / avrupa kulüplerine adım atsa bile pek başarılı olamayan ve zaman açısından çok geniş yelpazeye serpiştirilmiş bir liste ortaya çıkarabildi (ilginçtir, çalıştığı kulübün çapına göre avrupa kupalarında bir şeyler başarmış olan sadece iki brezilyalı hoca var, ikisi de bunu fenerbahçe'de başardı: 96-97'de şl grubundan çıkmayı son maçta kaçıran sebastiao lazaroni ve 07-08 şl'de yarı finalin kapısından dönen arthur antonios coimbra zico).

o yüzden brezilya futbolunun önemli kulüpleri son dönemde avrupaya yöneldi; jorge jesus bunun ilk somut adımıydı. onun başarısından sonra flamengo domenec torrent'i getirdi, olmayınca arada kısa kısa geçen r.ceni ve renato dönemlerinin ardından yine avrupadan paulo sousa'yı getirdiler ve halen çalışıyorlar. palmeiras geçen seneden beri abel ferreira'yla çalışıyor ve libertadores'i iki sene üst üste kazandılar. corinthians kış döneminde vitor pereira'yı getirdi ve yeni başlayan sezonda liderler, botafogo daha yeni luis castro'yu getirdi ve lideri takipteler.

yani jesus'un flamengo macerasının biraz da brezilya futbolunda dönüşüm etkisi yaratma özelliği var diyebiliriz.

buradan en taze dönemi olan 2. benfica macerasına gelirsek, çağa ayak uydurmak isteyen düzenin oluşum evresi:

- 20-21 sezonuna tek önliberolu 4-4-2 gibi başladı; korona sebebiyle tek maçlı oynanan şampiyonlar ligi playoff'unda, bir önceki turda beşiktaş'ı eleyerek gelen abel ferreira'nın paok'una (bkz: link ) elendi ve avrupa ligi gruplarına katıldı; s.liege-rangers-lech'li gruptan çıkmayı başararak son 32'de mikel arteta'nın arsenal'iyle eşleşti. bu eşleşmenin ilk maçı, jesus'un esas olarak 3'lü savunma oyununa geçtiği ve sezonun ikinci yarısında hep bu şekilde devam edeceği maçtı: (bkz: link ). 1-1 biten maçın rövanşında arsenal'e deplasmanda 3-2 yenilerek elendiler ancak sezonun devamında, sonraki sezona iyi bir temel atılmış oldu.

- 21-22'ye bu minvalde doğru takviyeler yapılarak girildi; bir önceki sezonun ortasında gelen sağ stoper lucas verissimo'nun yanı sıra genç takımdan getirip oynattığı sol stoper morato'nun pişmesiyle stoper rotasyonu, aynı şekilde pişen darwin nunez'le de forvet rotasyonu güçlenmişti zaten. yaz döneminde ise, topsuz oyunda yetersiz kalan waldschmidt'in ve ceza sahası becerisini istenen seviyeye çekemeyen seferovic'in bölgesi roman yaremchuk gibi yine fizikli, ama ceza sahası çevresinde pratik oynama konusunda daha becerikli bir santrforla doldurulurken, weigl'ın bölgesindeki rotasyon soualiho meite, taarabt'ın bölgesi ise joao mario ile güçlendirildi.

- 3-4-2-1, zaman zaman 3-4-1-2 veya 3-1-4-2'ye dönüşen düzende ( görsel
) ana amaç savunmadayken ceza sahasında hiçbir boşluk vermemek adına hızlı kümelenmek, hücumdayken ise rakip sahada doğan hiçbir boşluğun boş kalmaması/mutlaka birinin koşup doldurması ve top istemesi. elbette an'ları değerlendirmeye dayalı az adamlı hızlı kontralar da yapıyorlardı, ama genel hatlarıyla kalabalık hücum etmek isteyen, her boşluğu delmek isteyen dikine hareketlenmelerle rakibi ceza sahasına hapsetmeyi amaçlayan bir oyun oynuyorlardı (ki bu zaten jesus'un çalıştırdığı her takımda istediği şey).

- 3'lü savunmanın 3'ü de genellikle standart stoper, ancak en az iki tanesi bireysel becerileri sebebiyle öne oynama konusunda sorun yaşamayan; sağ stoperde gerektiğinde önündeki boş koridoru doldurabilen (lucas verissimo veya zaman zaman oynattığı, orijinali sağ bek olan stoper fizikli andre almeida), sol stoperde ayağı düzgün olduğu için keskin paslarla 3. bölgeye topu aktarabilen (jan vertonghen veya morato) oyunculardı.

- merkezde julian weigl gibi savunma aklı yüksek bir önliberonun yanına oyun kurucu/dinamik ofansif orta saha rolünde joao mario'yu oynattı; çıkışlarda oyun kuran, rakip sahada ise sürekli arayan, iç koridorları topsuz koşularla zorlayan j.mario, topu ayağına isteyen merkez stilinin dışına çıkarak takımın oyun düzenine sağlam hücum katkıları verdi. jesus zaman zaman da merkezi 3'leyip, weigl'ın önünde j.mario'nun yanında yine benzer rolde teknik bağlantı elemanı adel taarabt'ı oynattı.

- forvet arkasında kanat/iç arası mekik dokuyan oyuncular oynadı; başrol 10 numara özellikli rafa silva'nınken; ona partner olarak zaman zaman yine 10/kanat karışımı stili olan, bir nevi ön bölge 8'i gibi oynayan pizzi, veya direkt kanat-forvet stilindeki everton oynadı.

- pizzi oynarken: r.silva'nın genellikle ilk topu sol kanatta çizgiye yakın alması sebebiyle; jesus'un bek kullanımı biraz terse döndü zira hücumcu sol bek alex grimaldo bu noktada daha çok ikinci sirkülasyonda -o da gerekirse- hücuma çıkarken-, esas hücum katkısını topsuz koşular yapıp boşluklara sızan, orijinalinde savunma-hücum dengesi yüksek bir bek olan sağ bek gilberto veya diogo gonçalves yaptı.

- everton oynarken ise: everton sol kanat-forvet gibi oynadığı için r.silva sağ forvet arkasına geçti; topun oynanma ağırlığı merkeze kaydığı için bu sefer iki bek de topsuz hücum koşuları yapabildi.

- santrforda iki tane azman oynadı; roman yaremchuk veya darwin nunez. bu ikiliyi ligde çoğu rakibe karşı birlikte oynatan jesus, şl'de ise sadece tüm takımca daha geride oynayıp uzun topla çıkmak isterken birlikte oynattı; bu anlarda (her iki turnuvada da) arkalarında r.silva'yı j.mario ile daha ortak şekilde oynatıp zaman zaman 3-1-4-2'ye varan bir şekle bürüdü.

bu oyunun götürüleri:

- rakipler savunma arkasına çokça sarktı. gerek benfica'nın önde bastığı zaman beklerini öne çıkarması + kenar stoperin yana açılıp rakip kanat-forveti tutması sebebiyle merkez stoperle arasında oluşan boşluktan, gerek kenar stoperlerin iç koridorlarda topla buluşmak isteyen rakip oyunculara basmak için çok öne çıkmasından oluşan boşluktan, gerekse ikinci bölgeden direkt sarkıtma toplar atarak. jesus'un stoper tercihindeki fizik ve güç seçimi yüzünden genelde çevik olmayan stoperler oynadığı için, rakiplerin hızlı ve atik oyuncuları bu sarkmalarda topla buluşabildi.

- 3'lü savunmanın 5'liye dönüp hızlıca merkezde daralması + rakibi kenarlara mecbur ettikten sonra orta sahanın da ceza sahasına gelerek takımca kümelenilmesi sebebiyle, topu kenardan ceza yayına indirmeyi başaran rakipler cepheden şut imkanları bulabildi. jesus, geriye hızlıca dolmanın getirdiği patinajı engelleyecek olan forvetleri olası kontralar için fazlasıyla ilerde tutması sebebiyle bu problem de çokça kez baş ağrıttı.

- aynı zamanda j.mario'nun merkezdeki savunma zaafiyeti akan oyunda rakiplerin hem kontralarda hem de oyun kurarken benfica'nın önde baskısını kıran topları atmayı başarmasının ardından boşluklar doğuruyordu, j.mario'nun geri dönüşlerdeki yetersizliği bütün savunma önünü weigl'a bırakıyor, o an yakın olan stoperin öne çıkmasını gerektirdiği için savunma arkasının da boşalmasına sebep oluyordu.

yine de:

- benfica savaşan, pes etmeyen, skor ne olursa olsun oynamak isteyen bir takım oldu. özellikle şampiyonlar ligi'nde kendisine denk sayılabilecek tüm takımları alt etti; 3. ön elemede rui vitoria'nın spartak moskova'sını iki maçta da yendi, playoff'ta roger schmidt'in o dönem epey formda olan psv'sini (bkz: link ) eledi, deplasmandaki rövanşın üçte ikisini 10 kişi oynayarak hem de. grupta ise d.kiev'i yendi, araya bir de o aralar iyice düşüşte olan koeman'ın barcelona'sını sıkıştırdı, bu iki rakibe de öteki maçlarda yenilmeyerek grupta ikinci olup çıkmayı başardı.

- ligde ise lideri yakın takibi hiç bırakmadan ilerledi, aralık ayında pizzi ile yaşadığı bir tartışmada oyuncuların pizzi'nin tarafını tutması + kulübün oyunculardan yana tavır alması sebebiyle de jesus çekti gitti.

öyle başarısız/beğenilmedi diye ayrılmadı yani, belki devam etse bu sezon şampiyon olacaktı veya şl'de ilerleyecekti; nitekim kendisinden sonra gelen nelson verissimo'nun takıma oynattığı materyalist futbol belki son 16'da ajax'ı eledi ama (ki futbolun adaletine tükürten bir tur olmuştu), çeyrek finalde liverpool'a karşı daha ilk maçta havlu attı, klopp rövanşa rölantide çıktı.

buradan, jesus'un fenerbahçe'yle anlaşması halinde kadro ve oyun anlamında ne yapabilir'e gelirsek:

(devamı alttaki entry'de)
klişe bir tümce olmakla birlikte günümüz futbolunda geçerliliği tartışılmalıdır.

her oyun, ama özellikle derbiler, birden fazla etkenle birlikte incelenmesi gereken maçlardır. hakem, sahanın durumu, derbi öncesi yapılan açıklamalar, takımların psikolojik durumu derken en favori gösterilen takım bile sarsılabilir.

büyük maçları oynamayı çok iyi bilen bir kulübüz. sarsılmamızı gerektirecek hiç bir şey yok. üstüne üstlük galatasaray avrupa maçı oynayacak. olası bir kötü sonuç onları baskı altına alabilir. balkan takımları ters takımlar, kolay bir maç olacağını sanmıyorum galatasaray için.

sahaya doğru bir kadro ile çıkıp, doğru bir taktikle oynarsak galibiyete rahatlıkla ulaşabiliriz. erol hoca bunu alanya ile yaptı, yine yapacaktır.
fenerbahçe'de görev aldıkları 10 sezonda 5 lig şampiyonluğu kazandırmış üçlü. 3 tane de son maçta kaybedilen şampiyonluk var.

iyi bir istatistik son dakikada kaçırdığımız şampiyonlukları saymazsak ama ben bu eskiye dönme olayını anlamıyorum. yine aykut kocaman'ı isteyenler var. hayır ben anlamıyorum dünyada başka teknik direktör mü kalmadı? taraftar bir fatih terim çıkarma peşinde. fatih terim iyi bir teknik direktör çünkü iyi bir lobisi var. güç onda. şöhretli. üstelik ne zaman rakiplei güçsüzleşse bunu mükemmel bir şekilde seziyor ve gelip şampiyon oluyor.

şimdi de emre belözoğlu'na takmış bir kısım var. tabi onların sayısı fazla değil ama umarım çoğalmaz.

yani bilmiyorum bir sistem kurmak çok mu zor. hani fenerbahçe'nin başarısızlığına dur diyecek bir hoca yok mu dünya üzerinde? yapılması gereken tek şey fenerbahçe'nin oynamak istediği futbolu ve uzun vadeli planlarını, bu planları gerçekleştirebilecek bir hoca ile anlaşıp uygulaması. hani yapılması gereken şeyler de belli. fenerbahçe küçülmeye gidecek kulüp olarak. basketbol şubesi bile küçülmeye gidiyor. trabzon nasıl yapılandıysa biz de yapılanacağız bu kadar basit. adamlar 16 milyon euro'luk maaş bütçesi ve 2 milyon euro'luk transfer bütçesi ile şampiyonluk kovalıyor. biz de böyle bir şey yapacağız muhtemelen. 30-35 milyon euro'lara çekeceğiz maaş bütçesini ve roger schmidt gibi bir hoca ile anlaşacağız. tamam şampiyon olmak zorunda değiliz de en azından izlemek isteyeceğimiz bir fenerbahçe olsun ya.

ali koç'un vizyonu benim bildiğim böyleydi. başkan biz harbiden senin vizyonunu anlamamışız ya. yani verdiğin sözleri bir tutsan. çık taraftardan süre iste. de ki bana 3 yıl verin kulüp yapılanmaya gidecek de. 5 yıl değil ya 3 yıl bile yeter. hani bunu başarmak imkansız da değil. sivasspor, trabzonspor gibi küçük kulüpler nasıl başarılı olduysa 3 yıl yapılanmayla, sen de olacaksın. bu yani bizim istediğimiz şey. atalanta 27 milyon euro'luk maaş bütçesi ile nasıl gruptan çıktı? club brugge şampiyonlar ligi'nde nasıl kendini gösterdi? nasıl genç oyuncularla damga vurdu şampiyonlar ligi'ne? ya da salzburg nasıl haaland gibi bir yeteneği bulup getirdi? bilmiyorum bu kadar zor olmamalı ya.

tamam süper lig gerçekleri denen bir şey var. burada genç oyuncularla başarı sağlamak biraz zor. ama biz u19 takımı ile maçlara çık demiyoruz ki. tecrübeli oyuncular da olacak elbette kadromuzda. ama en azından şöyle henry onyekuru gibi gençleri bulmamız lazım iyi bir scout ekibi ile. bilmiyorum başkan, umarım bu yolda gidiyorsundur. artık kredin de yavaş yavaş tükenmeye başladı. seni eleştirmek istemiyordum ama sen de verdiğin sözleri tut. bak 2 yıldır hata yapıyoruz. artık hatalardan ders çıkarmamız lazım. umarım çıkarıyorsundur diyelim. artık bu camianın yeniliklere ihtiyacı var. 'nın da bahsettiği gibi türk futbolunda yeni bir çağ başlaması lazım. bu eski kafanın yıkılması lazım artık. biz seni bunun için istemiştik başkanlık koltuğuna. tamam phillip cocu tutmadı ama başka teknik direktör tutabilirdi. sen ise taraftarın gazı ile hareket edip eski kafa ile devam ettin. daha da başarısız oluyoruz her sene.

(bkz: Siz benim vizyonumu anlamamışsınız)

bilmiyorum fenerbahçe ne zaman düzgün adımlar atmaya başlayacak ve doğru yolu bulmuş olacak. ama harbiden şu eski hocaların sürekli fenerbahçe'ye önerilmesi baydı.