Fenerbahçe’nin başındaki en büyük sorun. Bu hocacılık ya da sporcuculuk olmak üzere ikiye ayrılıyor.

1- Hocacılık: 2 hoca üzerinden yoğun olarak gözlemlenen şey. Aykut Kocaman ve Ersun yanal. Bu durum mevcut hocaya karşı inanılmaz bir baskı oluşturuyor. Her olumsuz sonuçta Aykut hoca olsa, Ersun hoca olsa şeklinde oldukça fazla yorum görebiliriz. Bunu yapanların kendi desteklediği hocaların başarısızlıklarını görmemeyi tercih etmesi gibi bir gerçek var.

2- Oyuncuculuk: bir ya da daha fazla oyuncuya duyulan aşırı sevgi veya aşırı nefret olayı. Bazı Futbolcular kötü oynasa bile kötü denmesine müsade edilmiyor. Bazı futbolcularsa iyi oynamasına rağmen geçmişten gelen bir nefret sebebiyle kötü olarak nitelendiriliyor. (bkz: ozan tufan).

Geçmiş hocalar geride kaldı. Bunu artık aşmamız lazım. Bunun dışında oyuncunun kim olduğundan bağımsız iyi oynuyorsa iyi oynuyor, kötü oynuyorsa kötü oynuyor demeliyiz. koşulsuz, şartsız desteğimiz Fenerbahçe’ye olmalı.
Günümüzde geldiğimiz bu nokta beni inanılmaz rahatsız ediyor. ocular, bucular tartışmalarını, isimlere çöp, vasat yakıştırmalarını, sosyal medyanın zehirli meyvesi olarak değerlendiriyordum.

Bazı şahit olduğum olaylar çerçevesinde bu olayların bu kadar basit olmadığını, sosyal medya hesaplarının, televizyon yorumcularının ve spor adamlarının organize edilerek bu algı çalışmalarının yapıldığına artık eminim.

İletişim anlamında kulübümüzün bu konuyu ciddiyetle takip ederek gerekli hamleleri, doğru zamanda yapmasını temenni ediyorum.
fenerbahçe'nin, yönünün tamamen halka dönük olması ile doğrudan ilişkili tarafgirlik durumu. insan doğasının savında da var olan, taraf olma, aidiyet arama arzusunun kulübe yansıma hali.

en azından bu durumu bizler halk olarak ikiye bölüyor veya bölünüyoruz, bir de liseli/alaylı tartışması yaşadığımızı düşünsenize? bir yanda kendini aristokrat olarak yanımlayan kalkık burunlar, diğer yanda mafyatik tipli koca kafalar? allah korusun.
bizim bölünmemiz bile güzel.