Doğru yere mi yazdım bilmiyorum ama bir gerçek var taraftar kitlemiz 2 kısıma ayrılmış. Sosyal medya taraftarlığı, stadyum taraftarlığı. İkisi de fecaat durumda 60. dakikada gereksiz her futbolcuyu ıslıklayan ama 9 kişi kalan takıma karşı da ‘’oley’’ çeken acayip bir güruh anlam vermek çok zor. Yaşadığımız stresin gelecek nesillere olan kalıtsallığı çok konuşulacak.
En az 100 yıl daha şampiyonluk göremeyecek olan taraftar.

Yok yani kendi şampiyon olmak istemeyen bir takımı tutuyoruz çünkü.

Bu 100 yıllık süre içinde en az 80 gs, 15 bjk, 5 ts şampiyonluğu görürüz.
Hiçbir zaman mutlu olamayan taraftardır. Takımını eleştirmeyi çok sever. Her daim kendisini mutsuz hissettirecek şeyler arayıp bulur. En mükemmelini arzular. 6 gol atılsa neden 7 olmadı, 7 gol atılsa neden 8 olmadı, 8 gol atılsa neden x,y,z oynamadı diye şikayet etmeye başlamaya hazırdır. Dünyanın en çilekeş taraftarı olmasının bedelidir bunlar.

(bkz: Muz orta)

Çoğu zaman bu yukarıdaki tanımlar beni ifade eder. Başka takımlarda normal bulabildiğim durumlar, Fenerbahçe armalı isimler için yetersiz gelir bana. Her daim daha fazlasını isterim günlük hayatımda da ama söz konusu Fenerbahçe olduğunda limitsiz bir arzu ve beklenti içerisine giriyorum. Çünkü bu kulübün yapabileceklerinin bir sınırını olmamalı. Kulübün vizyonu hep daha fazlasını istemek olmalı. Bunu en altyaş grubu çocuklara bile aşılamak gerekir. Bunu baskı unsuru olarak değil bir model olarak anlatmak gerek elbette.

Bu sebeblerden ötürü Fenerbahçe taraftarı geçmişten günümüze bir vizyon çizmiştir, güzel oyun, harika oyun, müthiş oyun... Kupalar kupalar kupalar... Uzun bir bekleyiş var, uzun yıllardır süren sabır var onun yarattığı sabırsızlık da var. Tez canlılık ve hemen olsun yaklaşımı en küçük bireye kadar inmiş vaziyette...

Sakin kalmak zorundayız. Bu takım puan da kaybedecek yenilecek de ancak sakin kalmalıyız. Lig Mart ayında bitmeyecek. Buna bilerek hareket etmek gerek.