hemen hemen her sözlükte var olan bir başlık tipi. burada da olmalı bence.

benimki, bir zamanlar çok severek oynadığım criminal case'deki ilk şehir. uzun zaman oldu oynamayalı tabii ama oyun güzeldi, gizemli katilleri filan yakalıyorduk. o kadar güzeldi ki nick'ime ilham oldu.

ah grimsborough... ilk göz ağrımsın. sonradan pacific bay gibi şehirler eklendi oyuna. hiçbiri bir grimsborough olamadı... o güzel grimsborough, o güzel atına binip gitti. şehrin sıcağına, katilin p...çine kaldık.
yabancı sınırının genişliği sayesinde geriye gömülüp 2-3 kişiyle kontraya çıkma anlayışına sahip az takım kaldı. anadolu takımları defansif-ofansif görevleri birbirinin içine çeşitli oranlarla yedirebilen, p/f oranı yüksek oyuncular getirmeye başladı ve artık büyüklere kafa tutar hale geldiler, ancak teknik direktörlerin birtakım alışkanlıklarından kopamamaları sebebiyle net bir üstünlük de sağlayamadılar (reşit akçay'ın osmanlıspor'u bunun biraz dışında kalabilir, abdullah avcı'nın başakşehir'i ile okan buruk'un akhisar ve rize'si ise kesinlikle bunun dışında kalırlar).
bu sene bu üstünlük ele geçirildi; bana kalırsa bu iş, yabancı sınırının genişliği sayesinde artan kaliteyle birlikte çift önlibero kullanımının azalması oldu. anadolu takımları bu sezon, sanki şenol güneş 'in beşiktaş'taki ikinci sezonunda yaratıp tekrar şampiyon olduğu, sonraki sezon ise şl grup maçlarında (cenk gidene kadarki süreçte) arşa çıkardığı atiba-oğuzhan-talisca modelinden etkilenmişçesine, tek önliberolu 4-2-3-1 varyasyonlarını trend hale getirdiler; göbekteki ikiliden birinin defansif - birinin daha teknik bir bağlantı elemanı, forvet arkasındaki oyuncunun ise forvetle merkez orta saha arasında mekik dokuduğu düzen. ligde (skor alsın almasın) doğru futbol oynayan tüm takımlar, forvet arkasındaki oyuncuların stilinden kaynaklanan birtakım farkılıklar haricinde benzer oynuyorlar:
başakşehir :
okan buruk korona sürecinin hemen öncesinden beri, göbekte bir savunmacı (mahmut) bir de ayağı düzgün geri bağlantı elemanı (irfan can kahveci ) kullanıyor. üçüncü tercih ise danijel aleksic 'i ön bağlantı elemanı yapıyor; hem ceza sahası girişleriyle gol kovalayan - hem de merkez orta sahada oyun kurulumuna yardım eden bir şekilde oynatıyor.
trabzonspor :
hüseyin çimşir obi mikel gittiğinden beri önliberoda abdulkadir parmak'ı kullanıyor. yanındaki bağlantı elemanı olarak zaten jose sosa vardı (sakatken ndiaye, guilherme veya abdülkadir ömür oldu), üçüncü eleman ise bu aralar daha çok caleb ekuban oluyor.
alanyaspor :
erol bulut sezon başında forvet arkasındaki anastosios bakasetas 'ı rakip yarı saha jokeri olarak kullanıp, göbek ikilisinin ikisini de önliberodan (ceyhun - siopis) oluştururken (link ), ligin ikinci yarısıyla birlikte bu ikiliden biri salih uçan olup geri bağlantıyı sağlıyor.
antalyaspor :
tamer tuna geldiğinden beri göbekte hakan özmert'in yanında ayağına hakim fredy oynarken, öndeki forvet - arka bağlantısını lukas podolski sağlıyor.
sivasspor :
rıza çalımbay sezonun başlarından beri önliberoda fatih aksoy'u, önde ise iki merkezli 4-3-3 kullanırken, şimdi tek bağlantı elemanı teknik-fizik dengesi makul seviyedeki hakan arslan oldu. çünkü mert hakan yandaş sürekli isteyen, pes etmeyen hücumcu stiliyle ben ön tarafı hallederim demeye başlayıp hücum aksiyonlarında daha çok görünmeye başladı ve düzen 4-2-3-1'e yakın bir hal aldı.
(ligin ikinci yarısının başıyla birlikte fatih terim önde merkez yuvarlakla sınırlı olmayan, ceza sahası girişleriyle tehlike yaratabilen emre akbaba 'yı oynatıp bu furyayı yakalamaya çalıştı, ancak luyindama'nın olmayışı nedeniyle donk'un stopere ve lemina'nın önliberoya çekilmesi, gerideki bağlantı yükünü seri'nin üstüne bindirdiği için doğal olarak sekteye uğradı )
göztepe :
ilhan palut korona öncesine kadar oturttuğu önliberosuz düzenle, yani göbekte iki bağlantı elemanı (soner -castro ) ve öne daha çok giden marcio mossoro /stefano napoleoni ile bu furyayı bir tık ileri taşıma potansiyeli sergiledi (ki bu da yine şenol güneş'in tolgay-oğuzhan-talisca'yı kullanışını anımsatıyor), ancak korona dönüşünden beri takımda ciddi düşüş var.
bu takımların hiçbiri gömülmüyor, rakibi en kötü ikinci bölgede boğup topu kapmak istiyorlar. yani tek önliberoya dönüş savunma sertliğinde büyük bir problem doğurmadı, aksine savunma çizgilerini daha öne çekmeyi başardılar ve belli bölgelerdeki hücumcuların da geri gelip mücadele etmesiyle (crivelli, yatabare, efecan, jahovic vb) kompaktlaşıp, ikinci bölgede yoğunlaşmayı başararak yeni taktik furyanın başarılı olmasını sağladılar.
yukarda saydığım ön bağlantı elemanlarının (aleksic, ekuban, bakasetas, podolski, vs) hepsi hemen hemen aynı görevlere sahip, ama değişik stile sahip oyuncular; yani bu görevi, kimi daha çok tekniğiyle(*) , kimi daha çok aklıyla(*) , kimi ikisiyle birden(*) , kimi daha çok fiziğiyle(*) ifa ederken, mert hakan rakip yarı sahada hücuma dönük oynayan bir oyuncunun yapabileceği her şeyi, benzerlerine göre daha az beceriyle yapıyor. ama hepsinden daha çok istiyor, yapamayınca kendine daha çok kızıyor, rakibini daha çok ısırıyor. ve totalde göze daha çok batan bir katkı vermiş oluyor. zaten mert'in skor konusundaki istikrarsız görüntüsünün bir sebebi de bu; mert'in diğer mevkiidaşlarına göre teknik becerisi daha düşük, hücum girişimlerindeki isabet oranı onların altında, ama pes etmeyen yapısıyla bunu dengeliyor. ne kadar çok denersen o kadar çok şansın olur, mert diğerlerinden çok deniyor.
sivas'ta çalımbay'ın oturttuğu oyunda esas olarak bu azmi sayesinde müthiş bir ön bağlantı elemanı görevi gördü ve (bana göre piyango bir performansla) dikkatleri üzerine çekti. en azından kendi adıma diyebilirim ki; sivas'ın sezon başındaki hazırlık maçlarında mert'in bu seviyelere çıkabileceğini tahmin edememiş, sivas'ın oynamak istediği pres + kontratak oyunu için hakan arslan'a eşlik edecek bir boxtobox ihtiyacı olduğunu düşünmüştüm (link ). ama mert bu ihtiyacı iyi karşıladı ve tipik bir boxtobox olmanın ötesine geçip tam bir rakip yarı saha canavarı oldu.
kısacası mert hakan'ın bu sezonki taktik furyanın içinde parlamasının ana sebebi, ortalama sayılabilecek teknik becerisinden ziyade gerçekten futbol oynamak istemesi oldu. içindeki bu istek körelmediği sürece de hep değerli bir oyuncu olacak.
şimdi de fenerbahçe 'ye gideceği iddiası güçlendi. öncelikle galatasaraylı oluşu / yaptığı paylaşımlar bence kayda değer değil: link
mert'in bu sezon yaptıklarından sonra hissettirdiği potansiyel itibariyle en başarılı olabileceği, gelir gelmez farkını belli edeceği takım fenerbahçe. özellikle fb'nin bu sezon hem kruse -emre birlikteliği yüzünden göbekte yaşadığı kırılganlığa, hem de ozan 'ın (emre'den iyi olsa da) ortalamanın üstüne bir türlü çıkamayan temposu ve vasat hücum katkısına ilaç olur, luiz gustavo 'nun (teoride) hücum simetrisi olur. yani gustavo'nun kendi yarı sahasında yarattığı baskınlığın benzerini mert de rakip yarı sahada yaratır. kruse'nin götünü kaldır(a)madığı için nadiren yaptığı katkıyı, mert belki kruse kadar isabetli yapamaz ama sürekli denediği, sürekli istediği için totalde daha fazlasını yapar (doğru düzgün kanat-forvetler ile göbeğe doğru bir arka bağlantı elemanının alınması şartıyla).
geçen sezon ndiaye'nin fb'ye transfer iddiaları çıktığında da benzer şeyleri düşünmüştüm (link ), mert de (oyun stili olarak olmasa da) rakiplere diş geçirme ve havasını bulduğunda daha iyisini verme potansiyeli konusunda ndiaye'ye çok benziyor. fenerbahçe orta sahasında, gustavo'nun yanında patlayacak oyunculara ihtiyaç var. bunu ne ozan tufan'ın hantal yapısı sağlar, ne tolga ciğerci'nin sınırlı bitiriciliği, ne de tolgay arslan'ın bale yapar gibi oynayışı. mert hakan bu konudaki en iyi çözümlerden biri olur.
ama işte; kendisi eğer para haricinde biraz da bunları düşünerek geliyorsa, karakteri konusunda ciddi bir sınav verecektir. ben nasıl olsa bu takımda oynarım abi şunlara bak bunlar mı oynayacak ben oynayacağım tabii, diye gelir ve yıldız kafasına girerse o zaman kötü. bu düşünceye kapılmamın elbette sebepleri var, birincisi; mert'i emre belözoğlu 'nun ikna edip getirdiği haberlerinin çıkması. eğer bu haber emre'yi parlatma operasyonu değil de gerçekse, bu paragrafın komple gerçeğe dönüşme ihtimali hiç de az değil demektir.
ikinci sebep ise; fenerbahçe'nin orta sahasındaki problemi mert'in tek başına çözebileceğinin düşünülüyor olma ihtimali. çünkü benzer havayla gelen iki isim de 2-3 sene içinde takımın yeniçerisine dönüştü:
(bkz: selçuk inan)
(bkz: alper potuk)

selçuk süperlig'de 2010'ların başına doğru iyice bollaşan hamal önliberoların arasından oyun görüşü ve pas dağıtımıyla modern bir orta saha görüntüsü vererek, alper ise süperlig'de epey ihtiyaç haline gelen, rakibi sahasına hapsedecek boğucu tempoyu yapan, gerektiğinde geriden hızlıca top taşıyan stiliyle parlamış ve fb-gs transfer rekabetinin özneleri olmuşlardı. selçuk gs'ye gidip yeniçeriye dönüşene kadar 1-2 sezon iyi gitmişken (ki yeniçeriye dönüşmesi terim gittikten sonra başlamıştı), alper ise ilk sezon 11 oyuncusu değilken zaman zaman bulduğu şansları fena değerlendirmemiş bir elemandı ancak yanal'ın gidişiyle birlikte kendini istanbul gecelerine vermişti. selçuk ilk 2-3 senesinde yanında felipe melo gibi ekstranın da ekstrası bir orta saha sayesinde defolarını gizleyebilmişken melo sonrası perte çıkmıştı. alper ise emre, meireles gibi elemanlardan formayı kapamayıp ikinci senesiyle birlikte kanatta değerlendirilerek 11'in gediklisi olmaya başlamış, ancak temposunu tekniğiyle birleştirememişti. tüm bunlara rağmen, gs nasıl olsa selçuk var diye o bölgeye jem karacan, bilal kısa, jose rodriguez gibi birbirinden kopuk tarzda ama daha ucuz rotasyon elemanları almış (yedekte biri bulunsun işte), fb ise kanatta sow, nani, markovic, lens gibi, merkezde diego, giuliano, aatıf gibi elemanların olduğu 3-4 senelik süreçte bile alper'in yüksek temposu sebebiyle hep bir yer bulup oynattı. yani selçuk da, alper de oyun stili açısından sahip oldukları farklar sayesinde uzun bir süre kolayca gözden çıkarılamadılar, veya yerlerine daha iyisini almak pek düşünülmedi.
ama mert böyle bir hikayenin kahramanı değil. evet tıpkı selçuk, alper gibi fb-gs arasında transfer savaşı başlattı, ama piyasada bu iki isim gibi parlamadı. selçuk ve alper kendi dönemlerindeki genel durumdan daha farklı özelliklere sahip oldukları için dikkat çektiler. mert ise süperlig'de (geniş yabancı sınırının da katkısıyla) oluşup yayılma fırsatı bulan bir taktik furyanın içinde parladı. 25 yaşında yeni yeni adını duyurmaya başlamasının bir sebebi de bu. o yüzden mert'in verimli olması için kadronun geri kalanının mert'ten daha becerikli ve daha kaliteli olması lazım, yani bu furyaya ortak olabilecek/üstüne koyabilecek bir yapılanma lazım, ki mert o yapılanmaya sınırlı tekniğinden ziyade üstün azmiyle katkı versin.
öbür türlü, yani mert hakan'ın tek başına çoğu şeyi çözebilecek bir faktör olarak düşünüldüğü bir yapıda o korktuğum yıldız havasına girme ihtimali çok artar gibime geliyor (yabancı sınırının daraltılacak olması da cabası).
Oynadığı her maça ağırlığını koymaya başlayan ön libero.

Vitor'un istediği Estaqio'yu sene başında alabilsek orta sahamızı 5 sene idare edecek tandemimiz kurulacaktı ama alamadık. Gidin şu adamın yanına düzgün ve sorumluluk alarak oyunu yönlendiren bir 8 numara alın kadrodaki hiçbir oyuncu o işi yapamıyor.