2018 yılında geçirdiği motor kazasıyla aramızdan ayrılan türk basketbolunun sembol isimlerinden biri.

murat murathanoğlu ile çok fazla maç anlatmıştır. asist programı vardı 90lı yıllarda eğlenceli bir programıdı, fanatik baskette köşe yazarlığı yapardı, kitap da yazmıştı. bizim okula panele gelmişti bir keresinde de çok sempatik adamdı
ali koç başkanlığında vücut bulan yönetim anlayışını resmeden nokta bir transfer.

herkese iyi bayramlar dileyerek başlayım.

bayram, sevdiklerinizin kıymetini bilmek ya da tekrar hatırlamak veya asla unutmamak için bir durup kendinizinden, hayat temponuzdan, istek ve arzularınızdan, heyecanlarınızdan ve beklentilerinizden vazgeçip hayatı size yaşanır kılan insanlara koşulsuz sevgi ve şükranlarınızı göstermek içindir.

nice sağlıklı ve huzurlu bayramlarınız olsun.

futbolda "bilgi" kavramını tam ortadan ikiye ayırabiliriz. bunlardan biri teknik bilgidir, diğeri de "know-how" kelimesinin çevirisi olan "nasıl yapılacağını bilme" bilgisi. kısaca ustalık diyebiliriz. teknik bilgi, duran topa nasıl vurulur'dan tutun da, hareketli bir topu kontrol ederken kalçanız nasıl durmalı'ya kadar, o sahada koşan ya da kenarda oyuna girmeyi bekleyen oyuncunun psikolojisini, yemesini, içmesini, uyku düzenini ve hatta aile, medya ve taraftar ilişkilerini de içine alan türlü bilim dallarından toplanan düzenli akademik bilgileri içerir. bunları bir paket program ya da eğitim müfredatı gibi toparlayıp sunabilirsiniz. yüz yılı aşkın bilgi birikimi, deney, gözlem ve istatiksel sonuçlarla desteklenebilen bu bilgilere günümüzde haftada bir halı sahada toplanan götü göbeği salmış abiler, amcalar, dayılar ve enişteler de biraz araştırma, okuma veya kurs, eğitim,seminer gibi katılımlarla ulaşabilirler.

lakin, ustalık bilgisi hiç de öyle kolay ulaşılabilecek ve erişilebilecek bir bilgi türü olmayıp kişiden kişiye, hocadan oyuncuya ve hatta antrenörden teknik direktöre bile aktarımı kolay değildir. bu bilgi türünün salt deneyim ve yaşanmışlıklarla oluştuğunu ifade etmek de eksik kalır; zira, içerisinde detaylı teknik bilgileri barındırır; doğal bir yetenek, farklı bir algı ve bilinçlilik halini de.. dolayısıyla ustalık, kelimelere dökülebileceği oranda kelimelere dökülmesi mümkün olmayan duygu, düşünce, tavır, tutum ve hareketleri de içerir.

gerek futbol tarihindeki kupalara gerekse fenerbahçemizin tarihindeki şampiyonluklara ve hatta dünyada spor, sanat, eğitim, sağlık ve işletmecilik alanlarındaki başarılara baktığımızda başarının ardında yatan sırrın ekip çalışması olduğunu duyarız; ki bu ekip çalışmasının sözlük anlamı teknik ve ustalık bilgisinin harmanlandığı bir organizasyonun kurulumudur.

buraya kadar okuyanları daha fazla sıkmadan ali koç genelinden arao özeline tümdengelerek sözü bağlıyorum.

ali koç'un kurduğu yönetim yapısı pazarlama, finans, maliye, hukuk ve kamu ilişkileri alanında üst düzey teknik bilgilere sahip isimlerden oluşup süreç içerisinde reklam, halkla ilişkiler ve sosyal medya iletişimi alanında eklemelerle sportif faaliyetleri sevk ve idare etmeye çalıştı. bu alanlardaki hamleler, konusunda uzman kişilerin değerli bilgi birikimleri ve kişisel özveri, mesai ve emekleriyle toplam kalite yönetiminden ödün vermeden sürdürülürken 20 yıllık aziz yıldırım diktasının maddi hasarları kısmen onarıldı ve gelecek için yeni yol haritaları çizildi. bununla beraber, teknik bilgi kadar ustalık bilgisi gerektiren sportif faaliyet yönetimi, sportif akıl ve planlama bazındaki eksiklikten dolayı taraftarda kitlesel hayal kırıklıkları ve hezeyanlara sebep oldu.

burada, zeki önder özen'in bjk'de sportif direktör olduktan sonra yaptığı bir açıklama birçok şeyi anlatmak için yeterli: "ben bjk 'nin teknik direktörü olmak için kendimi yeterli görmüyorum, ancak kimin bjk'nin teknik direktörü olabileceğini tarif edebilirim". işte ali koç yönetimi bu tarifi yapması için bu kulübün geleneklerini, tarihini, ülkedeki futbol iklimini bilen ve bu iklim şartlarında eldeki kaynakları etkin yöneterek avrupa futboluna entegre olmamızı sağlayacak ustayı bulamadığından menajerlik şirketlerinin, kulüp çevresinde camianın büyüklüğünden nemalanarak hayatını idame ettiren eski sporcu, gazeteci, muhabir,şimdilerin youtuber ya da sosyal medya fenomenlerinin etkisiyle bir takım kararlar aldı.

bu kararların sonucusu da cümle ulemanın yüksek oranda onayladığı jorge jesus oldu. peki kimdir jorge jesus diye bir araştırdığımızda 30 yılı aşkın teknik direktörlük kariyerinin son 13 sezonunda üst düzey hocalık yapmış ve ortalama oyuncu seviyesi 150-300 milyon euro aralığında piyasa değerine sahip kadroları yöneterek 500 milyon euronun üzerinden transfer harcaması yapıp 4 lig şampiyonluğu ve 1 libertadores kazanmış, 68 yaşında Portekizce'den başka dil konuşamayan, iletişim sorunları nedeniyle kariyeri boyunca birçok yönetim, oyuncu ve basın mensubuyla sorunlar yaşamış, 6 sezon benfica'yı çalıştırdıktan sonra ezeli rakip sporting'in başına geçebilmiş bir futbol adamı.

nacizane görüşüm, sırf yukarıdaki paragrafın bile kendisinden uzak durmamız gerektiğini anlattığı şeklinde, ancak tabii ki günümüzün moda cümlesini kurmadan geçmeyim; "jorge jesus futbolu benden daha iyi biliyor". hatta bir daha söylemekte fayda var; "jorge jesus futbolu benden daha iyi biliyor".

teknik ve ustalık bilgisiyle başlarken geçmiş başarılarımızın bir özetini yapmak istemiştim. bizzat tanık olduğum 1989 şampiyonluğunda veselinoviç - ömer kaner, 1996'da carlos alberto parreira - santana - selim soydan ortaklığı, 2001'de mustafa denizli-oğuz çetin, 2004 ve 2005'te daum-koch-murat kuş, 2007'de zico ve abisi edu, 2011'de aykut kocaman - ismail kartal-hasan çetinkaya, 2014'te ersun yanal ve yine ismail kartal ve hasan çetinkaya ortaklıkları teknik ve ustalığın başarısı tescillenmiş örnekleriydi. bir de tutmayan kimyaları sayalım; rahmetli aragones ve yeni mourinho diye lanse edilen yardımcısı cesar mandiondo, daum ile aykut kocaman, erol bulut ile emre belözoğlu, comolli ile cocu.... örnekler uzar gider, bu dünyada herhangi bir konu ya da başlık altında yanlışlar saymakla bitmez zaten; doğrular bu yüzden kıymetlidir.

jorge jesus özelinde teknik yapılanmaya baktığımızda milyonların sarı lacivert aşkla atan yüreğini videodan ve birkaç maç da tribünden izlediği kadarıyla fikir yürütenlere emanet etmiş durumdayız. mutlaka onlar futbolu bizden daha iyi biliyor; zaten bu kulüp 1907'de inşaat ve nalburiye işleri için bir araya gelmiş kendini bilmez girişimci tüccar tarafından kurulmuş değil mi, aradan geçen 115 yılda da sıva yapıp temel kazdılar, ne anlarlar futboldan ???!!!!!!!

willian arao'yu jesus döneminde de torrent döneminde de izledim, ondan sonra gelen rogerio ceni ve son antrenörleri junior'dan önce takımı çalıştıran paulo sousa döneminde de izledim. tek öne çıkan özelliği hava toplarındaki başarısıdır. kıyaslayarak gidelim; jailson kadar atletik ve hızlı değildir, ama ondan daha iyi uzun diagonal toplar atar, hava toplarına daha hakimdir, bir stoper olarak da jailson'dan öndedir. Gustavo şu haliyle Arao'nun yapacaklarını zaten yapabilmektedir; Josef bir ön liberodan tüm beklentiler ortaya konduğunda arao'nun fersah fersah önündedir; Crespo'nun aslında bir 8 numara olduğu, Jesus'un istediği profilde bir ön libero olmadığını duyuyorum; o yüzden daha fazla ukalalık yapmadan arao ile ismail yüksek'i kıyaslıyorum; arao'nun öne çıkan özelliği yine hava topları ve stoper oynayabilecek seviyedeki markaj ve hamle becerisi, ismail yüksek'in arao'ya göre öne çıkan özellikleriyse topla dripling yapabilmesi, derinlemesine paslar atabilmesi, hücum zekası, şok preslere çıkabilmesi..

"wiliam carvalho olmazsa arao" diye bir mantık olmaz, arao'yu almak farklı bir oyun tercihidir. ancak bu oyun tercihi jesus ve ekibinde teknik ve ustalık bilgisinin harmanlanmadığını göstermektedir benim için. belli ki, jesus ve ekibi türkiye ligini hafife almakta, bu ligde top yapan, hücuma katılan, takıma geriden tempo veren, atletizmiyle hücum presleri destekleyen bir oyuncu profilinden ziyade dilini, huyunu, suyunu bildikleri, sahada sadece kendisine verilen sınırlı görevleri düzenli olarak yerine getirecek bir memur aramaktadır. hayırlı olsun.. bu sayfalarda uzun uzun yazdıktan sonra son sözü söylerken hep söylemek istediğim gibi, umarım ben yanılırım.
Türkiye'de eşi benzeri olmayan taraftarlardır. Bunu her zaman söylüyorum. 8 senedir şampiyon olmayı bırak kupa kazanamayan bir takımın kombinesi 2 günde bitiyorsa kimse kimin büyük olduğunu tartışmasın.
kariyer gelişimi ve gidişhatı olarak yapılabilecek, ancak oyun karakteri olarak yapılamayacak bir versus'tur.

salih'i 18 yaşındayken bucaspor'da canlı canlı izleyenler bu çocuğun ileride avrupa futbolunu değiştirecek nitelikte bir orta saha oyuncusu olacağı konusunda hemfikirdiler. 1.90 civarı boyu, uzun bacakları, kıvrak bilekleri, belini döndürebilme kabiliyetiyle attığı vücut çalımları, top kontrolü, pas becerisi ve daha birçok teknik meziyetinin yanında top kapma, pas arası yapma gibi defansif refleksleriyle daha o yaşta ışık saçıyordu. Fenerbahçe'ye gelişiyle, mücadele seviyesinin birkaç tık daha sertleştiği bir ortamda buldu kendini. ya kırılıp dökülüp kaybolacak ya da fiziksel direnç ve mental olgunluk elde edip yürüyüp gidecekti. ama o daha gelişimini tamamlayamadan roma'ya transfer oldu. çok yanlış bir kariyer hamlesiydi, zira en gelişime açık zamanlarını yedek kulübesinde geçirdi. futboldan uzaklaştı. yeteneği ölmez tabii ama fiziksel anlamda kat etmesi gereken mesafelerin epey gerisinde kaldı. gerçi, hala genç ve geçen sezon alanya'da gösterdiği çıkış umut verici. devamını getirip getiremeyeceğiyse, büyük bir soru işareti.

ferdi, salih'ten 10-15 cm daha kısa, hollanda ekolü bir 10 numara; yani, esas faaliyet alanı forvet arkası olsa da savunmaya kadar gelip top alır, 2. bölgede pas istasyonu olur, ceza sahası içine doğru koşulardan ziyade, ceza sahası çevresinde kanat oyuncularına pozisyonlar hazırlarken kendini gösterir. fenerbahçe'deki ilk sezonunda merkez orta saha için fiziksel anlamda yetersiz görünürken ikinci sezonuyla birlikte ofansif bir kanata evrilmeye başladı ve üçüncü sezonunda takımın 3. bölgedeki sorun çözen oyuncusu olacak umudunu hepimize aşıladı. lakin, yeni sezonun ilk iki maçında ilk 11 çıkıp 65-70 dk sahada kaldığı halde hiçbir varlık gösteremezken g.saray deplasmanında son 10 dk oyuna girdi, karagümrük maçına yine kulübede maça başlarken ilerleyen dakikalarda erol hoca onun yerine sinan gümüş'ü sahaya atmayı tercih etti...

salih, doğal yetenek olarak ferdi'ye göre çok daha büyük bir potansiyeldi; yeteri kadar kararlılık, devamlılık ve çalışkanlık gösteremediği için olduramadı. ferdi, salih'e göre çok daha kararlı ve kendini geliştirmeye hevesli görünse de aldığı altyapı eğitiminin üstüne koyacağı bir futbol ikliminde top koşturmadığı için, o da salih gibi olduramayanlardan olacak gibi görünüyor. tabii ki, hollanda'ya dönüp, twente, feyenoord, az gibi kendini daha rahat ifade edebileceği bir takımda her şeye yeniden başlar ve yürür giderse de şaşırmamak gerek. hala çok genç ve pırıl pırıl parlayan bir kumaşa sahip.