gelin hep beraber fenerbahçe'nin son 10 yılda neler yaptığına bakalım;
2010-2013 arasını saymıyorum. şike kumpası süreciydi ve aykut kocaman'a 2 sezon şampiyon olmadan sabredilmişti. sonra gönderilmişti. işte asıl komedi burada başlıyor.
2013-2014: ersun yanal - şampiyon
2014-2015: ismail kartal - ikincilik
2015-2016: vitor pereira - ikincilik
2016-2017: dick advocaat - üçüncülük
2017-2018: aykut kocaman - ikincilik
2018-2019: philip cocu (sonradan ersun yanal devraldı) - 17. sıradayken görevinden alındı.
2019-2020: ersun yanal - takım 6. iken istifa etti.
gördüğünüz üzere başarılı başarısız demeden herkesi kovmuşuz. 2 sezon ardı ardına antrenörlük yapabilen kimse yok camiada.
fenerbahçe'nin temel sorunlarından birisi de istikrar. yeni gelen hocaya sabredilmesi gerekiyor. bu aşikar. bunu bjelica özelinde söylemiyorum, bütün hocalar için söylüyorum. bir sistem oturtmamız gerekiyor. buna en güzel örneği beşiktaş'la verebilirim. 2012 yılında feda dediler. 2012-2013 sezonu kötü geçti onlar için. 2013-2014 sezonu daha iyiydi bir önceki sezona göre. 2014-2015 sezonunda birkaç defa liderlik koltuğuna oturmalarına rağmen kaybettiler yarışı. ama her sene daha iyiye gittiler. 2015-2016 ve 2016-2017 sezonlarında az para harcayarak şampiyon oldular. 2017-2018 sezonuna favori başladılar ve iyi bir forvetleri olsaydı o makine gibi takım elini kolunu sallaya sallaya 80+ puanla şampiyon olurdu. bizle ztk'de gereksiz atışmalara falan girdiler, ondan kaybettiler bir de.

artık fenerbahçe'de bir sistem inşa edilmesi gerekiyor. bunun için de en önemli unsur sabır. burada biz taraftarlara da büyük bir iş düşüyor. şimdi şöyle düşünün; zaten 6 yıldır şampiyon olamıyoruz. eğer bu 6 senede bir sistem inşa etseydik şu an lige ambargo koyardık. ama gittik güne yatırım yaptık ve sonuç bu işte. şimdi de ''gs 5. yıldızı takar güne yatırım yapıp şampiyon olalım'' dersek çok büyük risk almış oluruz. zaten beşiktaş ve trabzonspor da akın akın geliyor. bizim rakiplerimize bakmadan, tamamen kendimizle yarışmamız gerekiyor. bizi başarılı yapacak şey budur. ''rakiplerimiz ne yapıyor''a değil, ''biz ne yapıyoruz''a bakmamız gerekir.

bakın fark ettiyseniz nasıl bir sistem oluşturacağımıza falan hiç girmedim. orasını bilmiyorum, yönetim bilir. ama bizim taraftar olarak beklentimiz; pozitif bir futbol, gençlerle a sınıf topçuların karışımı bir kadro, her 5 senede en az 4 sene şampiyonlar ligi'ne katılma. bizim ''ortalama'' beklentimiz budur taraftarlar olarak. artık bunu nasıl inşa ederler orası yönetimin bileceği iş. zaten eğer bunu da ben düşünecek olsaydım yönetici olurdum. bir farkımız olsun.
t: fenerbahçe ile anlaşmak üzere olan teknik direktör.
rossi serdar dursun atilla szalai pelkas crespo tiss valencia ve zajc'a teklifler geldiği ve berisha meyer caulker lemos samatta novak'ın bir şekilde satılabileceği yada sözleşmelerinin fesh edilebileceği konuşuluyor bu kadar keskin dönüşümün yaşandığı takımların başarılı olabildiğine az rastlanılmıştır istisnalarından biri 2000-2001 sezonudur onda da alınanlar eldekilerden fersah fersah üstü yetenekli oyuncular olmasından dolayı başarı gelmişti ama bu sezon gelenlere gidenlere bakıyorum durum tam tersi görünüyor. konuşulanlar doğru çıkarsa elde şu kadro kalıyor;

santrfor
joao
joshua
bruma
irfan
emre
muhammed
arda
lincoln
mhy
ismail
arao
osayi
burak
ferdi
sol bek
luan
gustavo
serdar aziz
altay
yedek kaleci
fetönün futbol yapılanması hususunda ortamlara gönderdiği maşa olduğu bir çok kişi tarafından söylenmesine rağmen başına bir şey gelmemiş olan kişi.

bu işlere girerse en ufak bir zıplamasında tüm defterler tekrar açılır.

yiyorsa başkan olsun.
yiyorsa fenerbahçeyi karşısına alsın.

hodri meydan..
Almanya'ya falan uçtun, sonrasında basın toplantısı yapacağım falan dedin, hiçbir şey yok. Nereye kadar böyle umursamaz ve işleri sallamaya devam edeceksin? Bu takıma bu taraftara daha neler yaşatacaksın. Yetti artık.
futbolda neden güçlü bir figür çıkaramadığı konusu artık sorgulanması gereken kulüp.

bu sorunun cevabını yüzeysel bir şekilde vermek pek mümkün değil, birçok sebep var. en başta fenerbahçe'nin camia yapısını ele alabiliriz; hepinizin malumu, başkanın "dominant baba" rolünde olduğu yapı. bu yapı, futbolda güçlü bir figür çıkarmaya fırsat vermiyor. sadece, o dominant baba'nın izin verdiği ölçülerde yetkileri olan bir futbol sorumlusu oluyor, hatta bu sorumlunun kim olacağı, o görevi hakedip etmediğinden ziyade tamamen başkanın istemesine bağlı oluyor.

(bu konuya şimdilik ara verelim, devamına aşağılarda değineceğim)

türk futbolunda başarılı olmuş, belli bir dönem kariyer yapabilmiş, kısacası kendine iyi yer edinmiş çoğu figürün kökenine bakarsak, öncesinde mutlaka gerçek bir futbol aklından faydalandığını görüyoruz:

(bkz: jupp derwall)
(bkz: sepp piontek)
(bkz: serpil hamdi tüzün)
(bkz: özkan sümer)

bu adamlar aşağıdaki hocalara dokundu:

- mustafa denizli
- fatih terim
- rasim kara
- ziya doğan ( saffet susiç nevio scala)
- samet aybaba
- rıza çalımbay
- mehmet özdilek
- ertuğrul sağlam
- şenol güneş

onlar da bunlara:

- hikmet karaman
- hamza hamzaoğlu ( saffet susiç)
- tolunay kafkas
- tamer tuna
- mustafa reşit akçay
- ünal karaman
- okan buruk
- sergen yalçın
- fatih tekke de yolda

bu isimlerin içinde; okan buruk, sergen yalçın, fatih tekke gibi futbolculuk zamanında çok iyi yabancı hocalarla çalışmış isimler var:

(bkz: gordon milne)
(bkz: christoph daum)
(bkz: hector cuper)
(bkz: mircea lucescu)
(bkz: vicente del bosque)
(bkz: dick advocaat)

şimdi buradan fenerbahçe'ye geri dönersek, yarattığı tek bir ekol zinciri var:

(bkz: carlos alberto parreira)

onunla başlayan bu zincir şöyle devam ediyor:

- aykut kocaman ( metin türel)
- abdullah avcı
- erol bulut

bu kadar.

eldeki verileri bu şekilde dökmüş olduk. bu verilerin biraz detayına inmek gerekirse; yani birinci halkanın (derwall, piontek, tüzün, sümer) ikinci halkaya ne verdiği, ikinci halkanın (denizli, terim, güneş vb) ise üçüncü halkaya (karaman, buruk, yalçın vb) ne verdiğine bakacak olursak, git gide filtrelenmiş, arada türkiye'nin de yaşadığı dönüşümlerin etkisiyle iyice sadeleşmiş cılız aktarımların yapıldığı (fotokopinin üstüne tekrar fotokopi, onun üstüne tekrardan çekilmiş gibi), geri kalanını ise artık son halkadaki hocaların kendi becerileriyle çözmeye çalıştığı bir futbol dünyası izliyoruz.

okan buruk ve sergen yalçın gibi birikimi fazla olanların son dönemde bu kadar öne çıkmasının, fatih terim'in hala geçer akçe sayılmasının ana sebebi bu. türk futbolunun genel kalitesi ve taktik seviyesi düşmekte, ve bu düşen grafik içinde, cebi dolu olanların ayakta kalması da diyebiliriz buna.

ancak bu düşen seviye ve genel kalite, türk futbolunu yeniden "her şeyle savaşan tek adam" temalı arabesk öykülerin sahne olduğu bir yere doğru eviriyor (okan buruk bu tip bir karakter olmadığı için elenebilir, ve gs ihtimalini beklerse vakit kaybeder çünkü hala fatih terim var (link ), ve ondan sonra yine cebi dolu diyebileceğimiz bir arda turan olasılığı var).

yani yakında sergen yalçın, fatih terim gibilerinin daha çok öne çıkacağı bir türk futbolu izleyeceğiz. zaten 4 büyüklerin tekrar büyütülmeye çalışıldığı bir ortamda (link ) bu kaçınılmaz olacak.

işte fenerbahçe bu dönüşümlere emre belözoğlu aracılığıyla ayak uydurmaya çalışıyor, 2019 yazında geri döndürülmesinin ana sebebi buydu (link ). emre belözoğlu'nun da futbolculuk yıllarından cebi dolu (terim, lucescu, cuper, souness, aragones, daum, kocaman, avcı, kısa dönem de olsa simeone), ama esas olay, herkesin bildiği o karakteri. koca camia, düzeni değiştirme iddiasıyla gelen bir başkanın direksiyonu tam terse kırmasıyla, seviyesi düşmekte olan bu düzene ayak uydurma yoluna sokulmuş durumda. üstelik, efsane olmadığı halde zorla efsaneymiş gibi lanse edilen bir kişi üzerinden...

ancak şu da var; fatih terim bir zamanlar türk futbolunu da aşıp avrupada fark yaratan bir hocaydı, artık değil evet, ama yine de halen kulüpte futbol aklı kendisi. şenol güneş hem trabzon'da hem de beşiktaş'taki ilk iki senesinde (son iki senede fikret orman direksiyonu kendi eline alana kadar (link ) birinci futbol aklıydı, şimdiki beşiktaş yönetimi de mevcut kadroya isabetli transfer dokunuşları yapıp idaresini sergen yalçın'a devretti.

şimdi en baştaki konuya geri dönelim; yani fenerbahçe'nin neden güçlü bir figür çıkaramadığına... ve neden emre gibi zorlama bir karakter yaratılıp onun üzerinden bir yol çizilmek zorunda kalındığına:

camianın "dominant baba" rolündeki başkanları, altında idari kararları veren kimseye paye vermiyor, bilinçaltına sürekli tek karar mercii benim mesajını veriyor. bu da, teknik direktörlerin ikinci plana atıldığı, futbolcuların (yani karar vermeyenlerin) ön plana çıkmasına müsade edilen bir düzen yaratıyor. dolayısıyla başkanlar "baba", futbolcular "şımarık evlat", teknik direktörler de "üvey evlat"-"ortanca çocuk" ne derseniz artık, bir şekilde ara eleman muamelesi görüyor.

(bkz: mustafa denizli) - "sen mi şampiyon yaptın?"
(bkz: christoph daum) - iki kez kovuldu
(bkz: zico) - yürüye yürüye şampiyon olmalıymış
(bkz: ersun yanal) - arka beşliye yem edildi

bu muameleyi görmeyenler; zamanında aziz yıldırım'ın (90'ların başlarında) futbol şube sorumlusu olduğu zamandan beri zaman içinde kendine dost/evlat bellediği, ve sonrasında hep görevler verdiği birkaç isim; bu isimler içinde sadece aykut kocaman iyi kötü başarılı oldu.

şimdi de ali koç, tamamen aynı yollardan giderek (emre, volkan, caner, gökhan, selçuk vs), bugünkü türkiye'ye uyum sağlamaya çalışıyor. ancak kulübün anahtarını; fatih terim gibi kariyeri belli, sergen yalçın gibi iyi kötü takım çalıştırmış / hatta kümede kalma savaşı gibi önemli tecrübeler edinmiş hocaların yanına, emre gibi hocalıkla/idarecilikle ilgili hiçbir edinimi olmayan birine veriyor.

parreira - kocaman - avcı - bulut zincirine dönersek, fenerbahçe neden bu kadar az isimden oluşan bir havuza sahip? doldurabileceği birçok isim vardı oysa; 2000'leri neredeyse tek başına domine eden takım, bir tane güçlü figür çıkaramıyor mu? üstelik o dominasyonu kuran takımın gerçek bir futbol aklı vardı:

(bkz: christoph daum)

ve onun futbolculuğunu yapan rüştü reçber, van hooijdonk, ümit özat, tuncay şanlı... hoca olmadılar/ başarılı olamadılar / olamayacaklar. kimisi hiç istemedi, kimisi o kapasitede değil, kimisi de başarılı olacak kapasitede değil.

tabii şuna da dikkat edin lütfen: bu saydıklarımın hiçbiri kulüple (yani yönetimle, yani başkanla) güzel ayrılmadı. çünkü bu adamlar hakettiği değeri görmedi. değer görenler; önce emre'nin gelişiyle bozulan futbolcu mentalleri, sonrasında 3 temmuz'un ardından hep arka beşli oldu. 3 temmuz'un fenerbahçe'ye en büyük zararlarından biri belki bu oldu zaten: link

(alex de bu değeri görenlerdendi, ama kendi krallığını ilerletmek istemesi, ve bunu da başkanın daha çok sevdiği kocaman'a karşı yapması yüzünden o da güzel ayrılmadı: (link )

yani fenerbahçe'nin, camianın o bahsettiğim toksik yapısı içinde güçlü bir figür çıkarması mümkün değil. o yüzden, illa fenerbahçe kimliği içinde birini bulmak istiyoruz deniyorsa, yine camiayı bilen, ama bu toksiklikten nasibini almamış isimlere yönelmekte yarar vardı bence; kişisel hırslar değil futbol üzerine kafa yoran, bir şeyler ortaya koymak isteyen isimlere.

şu an bu kritere uygun tek bir isim geliyor aklıma; sergei rebrov. yıllardır çalıştırdığı takımlarda elde ettikleri belli. sistemi belli. oyun düzeni açısından kendini geliştiren, istikrarlı olmayı başarabilen bir hoca: link

kriterleri biraz gevşetirsek, roberto carlos gibi bir dönem hocalığını kanıtlamış, isim olarak da tartışılmaz bir futbol figürü, seviyesi düşmüş bu türk futbolu ortamında fenerbahçe için bir şans olabilirdi. sivasspor'a oynattığı futbolu hatırlıyoruz: link

birisi soğukkanlı ve oturaklı yapısıyla, diğeri de sempatik yapısı ve yüksek profiliyle fenerbahçe'nin bu toksik yapısını kıracak ve daha iyi noktalara getirebilecek nitelikte.

ama başkan (belki de son kurşununu) zaten başından beri planladığı ve bu yolda önüne çıkabilecek engelleri tek tek temizlediği (aykut kocaman, yabancı hoca, yabancı sportif direktör, ersun yanal, erol bulut) ve önünü açtığı emre belözoğlu ile atıyor. şu son 10 maçta başarılı olursa seneye de td olacağını düşündürmesi bile yeter, fenerbahçeliler'e bu günleri yaşattınız ya ne diyelim...