- Arda kim aq, Hamza daha iyi. ( sezon başı )
- arda balon, Ömer Faruk gibi olur ( sezon ortası )
- kazımcan içinden geçti, topçu mopçu değil hahaha ( sezon sonu )
- Arda’ya kimse o paraları vermez 40-50 m hülle olacak ancak ( transfer dönemi öncesi )
- arda burada gelişemez, Fenerbahçeliler anlasın, kaçıp kurtulsun ( transfer dönemi başlayınca )
- Arda’yı büyük takımlar istiyor Fenerbahçeliler anlasın ( transfer ciddileşince )
- eğer Madrid isterse gidersin , Fenerbahçeliler gurur duysun ( r. Madrid haberleri ortaya çıkınca )
- Madrid alsın, bir sezon bize kiralasın.

Görün Fenerbahçeliler bir tam sezonda nasıl manipüle ediyorlar ortamı, nasıl algıları yönlendiriyorlar görün.

Adamlar bütün çeşmelerin başını tutmuş, bekliyorlar. Biz ise paramparça bir haldeyiz, birbirimizi yiyoruz.
aurelio'nun teknik ekibe katılışıyla birlikte fenerbahçe'nin başına geçme ihtimali gündeme gelince aklıma doğrudan sivas'taki sezonu gelen teknik direktör.
carlos birçok üst düzey hocayla çalıştı; luxemburgo, roy hodgson, capello, jupp heynckes, toschack, del bosque, tekrar luxemburgo, tekrar capello, aragones... hepsinin yanlışlarını ve doğrularını gördü. ancak bana göre hocalık anlamında en etkilendiği kişi fenerbahçe'deki hocası zico oldu (bunu düşündüren bir nokta da carlos'un süper lig'de hocalık yapması oldu tabii, benzer şartlar içinde bulunmuş zico'nun yolundan gitmesi doğal).
13-14 sezonunda sivasspor'a; zico'nun fb'ye oynattığı düzenin çok benzerini ama bir nevi simetriğini oynatıyordu: kaba görsel . fb'de sağ açıktaki deivid alex'e daha yakın oynayıp oyunu ve hücumu şekillendirirken, sivas'ta bu işi sol kanattaki aydın karabulut yapıyor, sağdaki burhan eşer (fb'deki uğur'dan farklı şekilde) defans arkasına sızan gizli forvet oynuyordu. beklerden de iyi katkı almayı başarmıştı; fb'deki gökhan-carlos gibi; ama yine simetrisiydi. sivas'ın soldaki gökhan'ı ciğersiz git-gel yapan ziya erdal , sağdaki carlos'u ise ayağına hakim olan / özgüvenli oynayan cicinho idi. ancak bütün yük kanatlarda değildi; hücumun dinamosu aatif chahechouhe idi, rakip yarı sahadaki neredeyse tüm oyunu kendisi yönetiyor, aydın da kendisine katılıyordu, hücumlar genellikle bu ikilinin driblingleriyle taşınan toplar sonrası şekilleniyordu. en öndeki rafik djebbour (veya john utaka ) da hareketli oynayıp alan açarak, hatrı sayılır kez de pas oyununa ortak olarak oynuyorlardı.
ancak bu oyun ligin ikinci yarısında sekteye uğradı; devre arasında djebbour ayrıldı, utaka da uzun bir sakatlık yaşadı ve aatıf'ın en önde santrfor oynamak zorunda kaldığı bir dönem oldu, hücum stratejisi domino taşları gibi devrilen takım üst üste mağlubiyetler aldı. bu dönem doğru planlanıp minimum hasarla atlatılabilseydi, sivas belki o sezon daha yukarda bitirecekti sezonu, nitekim utaka'nın geri dönüşüyle birlikte takım rayına girse de artık çok geçti.
tüm bu planlama hatası / şanssızlıklar karşısında carlos'un hamleleri pek iç açıcı değildi. aatıf'ın santrfor oynadığı dönemde carlos taktik açıdan b-c planlarını çok kotaramamıştı. rakip sahaya geçmekteki ana planı uzun toplarla aatıf'ı savunma arkasına kaçırmaya dönüşen takım artık ne yapacağı daha belli bir hal almış, kolay önlem alınır olmuştu ve maçı kontrol edememeye başlamıştı. ne hamza hamzaoğlu'nun çift forvetli - göbekte bilal kısa'lı akhisar'ına karşı, ne şota arveladze'nin önde basıp bütün oyunu bozan kasımpaşa'sına karşı, ne okan buruk'un savunma arkasına kaçan elazığ'ına karşı çözüm getirebildi. yani oyun kontrolünü karşı tarafın aldığı her maçta, carlos sivas'ın çözülmesine engel olamadı.
zico ile benzerliklerden bir tanesi de; zico nasıl ki daum'un 3 yıldır oturttuğu temelin üstüne gelmiş ve birkaç kritik takviyeyle kendi oyununa müsait bir durum yaratmışsa, carlos aynı şekilde rıza çalımbay 'ın 3 yıl boyunca kurduğu temelin üstüne gelmiş, son rötuşları atıp pozitif bir futbol oynatmıştı. ama gerek oyuncu kalitesi, gerekse de maçlardaki bazı küçük detaylarda tıkandığı için ligi 5. bitirdi.
(bu küçük detaylardan biri de agresiflikti. taouil, da costa, aydın, cicinho gibi oyuncular zaman zaman yaptıkları gereksiz sertlikler / çirkefliklerle maçları çığrından çıkarıp, kırmızıların havada uçuşmasına / puan kayıplarına sebep oldular. takım bu anlarda rayından çıktı ve carlos kontrolü ele alamadı)
zico'ya benzetiyorum ama, carlos'un elindeki kadro da çok geniş değildi. önliberoda kadir bekmezci -adem koçak ikilisi bozulduğu an (ki eksilen kişi, genelde oyun kurucu özellikleri ağır basan kadir yerine, daha hamal görevleri olan adem oluyordu) birinin yerine daha ofansif olan mehdi taouil 'i oynatmak zorunda kalıyordu. burhan gibi forvete koşan, aatıf ve aydın gibi driblingle giden / özgür hisseden oyuncuların savunma yükünü çeken merkez ikilide öyle hassas bir defansif denge kurmuştu ki hakan arslan oynasa bile ofansif kalıyordu. ama zico'nun elinde deniz barış vardı, sakatlandığında yerini selçuk şahin aldı, yanında da zaten her işi yapan aurelio vardı (ilk sezonunda bir de appiah'ı vardı).
carlos ise ideal 11'ini bulduğu maçların çoğunda sağlam futbol oynattı, 3 büyükleri de mağlup ettiği iç sahada, ligin en başarılı 3. takımı oldu (ilk 2 fb ve gs idi).
artı ve eksileriyle teraziye koyacak olursak;
+ pozitif futbol
+ iç saha hakimiyeti
+ oyunculardan hücum verimi alabilme
+ takım olma bilinci
- taktik beceri düşüklüğü
- sabit 11'den başka işleyen bir plan bulamama
- kötü giden durumu hızlıca kontrol altına alamama
carlos'un sivas'taki döneminde verdiği izlenimi özetleyecek olursak; insan ilişkileri üst düzey, ama çok da otoriter/disiplinli olmayan, doğru temele sahip ve yedek kalitesi fena olmayan, yani dengeli bir kadroyu iyi işletecek, kötü durumlar karşısında ise akıllı çözümlerden ziyade oyuncuların moralini yükselterek çalışacak tipte bir hoca. bu formül ise ancak temeli sağlam takımlarda işler bence, fenerbahçe ise şu an için böyle bir durumda değil pek. emre ve volkan'ın varlığı ise ayrı bir mevzu zaten.
yine de carlos'u hem fenerbahçeliler'in çok sevmesi, hem de dünyadaki yeri sebebiyle camiada büyük bir heyecan ve sinerji yaratacağı kesin. olur da gelirse, gerisi artık yapılacak akıllı takviyelerle kurulacak dengeli kadro, ve takımın yaşayacağı futbol şansı / taraftarın maçlarda yaratacağı atmosfere bağlı olur.
“Sosyal medyada gördüğüm bazı şeylerden üzüldüm. Vay efendim 'ezdik', 'Ali Palabıyık'a dua etsinler', 'Biz çok daha iyiydik'. Nerede iyiydin abi sen? Fenerbahçe rakibi kaleye getirtmemeye sevinmeye başladı.”

hem katıldığım hem de katılmadığım bir demeç vermiş yorumcu.

galatasaray gibi lige çok iyi başlamış ve maçtan önce ağır favori olan bir takıma top oynatmadık. bunu üstüne basa basa söylüyorum. kesinlikle sevindiğim bir olgu.

fakat maalesef sosyal medyada gördüğüm bazı şeylerden dolayı ben de üzüldüm, ne yalan söyleyeyim. derbide galatasaray'ı ezmedik. nitekim net pozisyona da girmedik. bazı şeyleri abartmamak gerek. takım halen eksik ve takımın halen zor takımlara karşı bir hücum planı yok. oturmuş bir takım beklemiyorum elbette daha ilk haftalardan fakat hali hazırda çok bir hücum planı göremedim fenerbahçe'de. bunun için üzülüyorum.

bunun yanı sıra şöyle bir demeç de vermiş:

"Altay Bayındır, tamamdır artık. İkinci derbiyi geçirdi Telekom'da. Bundan sonra Altay tamamdır artık."

programı(*) izlemedim, haliyle bu bir ironi mi bilmiyorum. fakat eğer ki ironi değilse serdar ali çelikler'in rüzgara göre hareket ettiğinin kanıtıdır bu. daha geçen sene ''c sınıf kaleci'' diye çocuğun tepesine binmediği kalmıştı. altay o zamandan beri pek bir gelişim göstermedi fakat ne olduysa birden sınıf atladı.

serdar ali çelikler'e temkinlik yaklaşmak gerekiyor. doğru yorumlarını cımbızla çekip almak gerek, aksi takdirde yanlış yorumları camiayı yanlışa sürükleyebilir.
Kesinlikle galibiyet maçın içinde olanları kapatamaz. Hakem hataları oldu yine dile getirilmedi. Yazıldığı gibi Mensah'ın kırmızı kart görmesi gerekirken, frikik kullandı ve gole adını yazdırdı. Peki bir soru sorayım, aynı olay Fenerbahçe'nin futbolcusunda olsaydı? Yine bu kadar suskunluk olur muydu? Hayır, olmazdı.
Maçın henüz başında 10 kişi kaldık ve 1 kişi eksik olarak mücadele ettik. İlk yarı çok düşük bir performans sergileyip, kaleden bile çıkamadık desek yeridir. Takımın kötü oynadığı maçlarda her daim vurgu yaparak yazıyoruz, takım kötü oynasa bile hakem hataları es geçilmemeli. Galibiyet alınmış olsa bile bu maçta yapılan hakem hatalarına gölge düşürmemeli. Ozan Tufan pozisyonu hala tartışılabilecek bir pozisyon. Hakem direkt kesti attı. Hakem hataları konusuna değindiğiniz için teşekkürler bu arada.
Jesus'un icine sıçtığı takım. Bir santrfor, bir kanat, bir kaleci, kim min jae yerine bir stoper ile süper lige 5 yıl ambargo koyabilecekken geldiğimiz nokta ortada. Bruma'nın zorunlu satın alma opsiyonu eklendiğinde toplamda 48 milyon euro bonservis bedeli harcadık. Yukarıda saydığım 4 mevkiiye oyuncu başına 10 milyon euro harcardık, üstüne elimizde 6 milyon euro kalırdı. Jesus'un morukları yerine bilakis 4 genç futbolcuya.

Keşke sadece paramızı çarçur etseydi fakat yetmedi elimizdeki değerleri öğüttü. 10 milyon euro üstü bonservis beklediğimiz crespo ve osayi-samuel'i artık bu rakamlara satmamız çok zor. Sene başında 10 milyon euroya yakın teklifler alan rossi'nin sene sonunda 4-5 milyon eurodan daha yüksek teklif alma ihtimali bile yok. 30 milyon euro bonservis beklediğimiz arda güler gereken gelisimi göstermeyi bırakın fazlası ile geriye gitti. Takımın iskeletinin en temel parçalarından olan zajc bu gidişle bedavaya rakiplere gidecek.

Jesus'un fenerbahçe'ye toplam zararı 100 milyon euroya yakın, Hatta sportif başarısızlıklar eklendiğinde belki de üstünde ama Hala daha meziyetsizin biri kendisi ile sözleşme yenileme peşinde.