hayatımda yapmayı en çok istediğim şeylerden birisi. ne yazık ki şimdiye kadar hiç denk getirip uyduramadım. ya zamanım vardı ve param, vizem olmadı ya da param oldu okul veya işten dolayı denk getiremedim. yapanlara da hep imrendim. eğer seneye avrupaya gidersek ve şu lanet korona da bitmiş olursa yine yoklayacağım fırsatı bakalım.
soğuk bir kasım akşamı. ligde darmadağın durumda bir fenerbahçe var. sezon başı pereira gönderilmiş, oyuncular vasat, advocaat gelmiş, takımı idare etmeye çalışıyor. kötü bir sezon başlangıcı var ligde. şampiyon olamayacağımız daha şimdiden belli. yine de avrupa'da fena değildik. ve gruptan çıkmamız için bu maça ihtiyacımız vardı.

kadıköy'deki binler her zamanki gibi yerini almıştı. ben evde maç için tüm hazırlıkları yapıyordum. maç öncesinde kız arkadaşımla buluşmuş, maçı anlatıyordum. heyecanlıydım. umudum yoktu ama mutluydum.

maç saati bir türlü gelmiyordu. dön dolaş, onunla konuş, bununla konuş, yok. zor ettik akşamı. 11'ler açıklandı. iyi, fena değil. rakip de as kadrosuyla gelmiş. belli, mourinho reisin şakası yok. zaten onun da canı burnunda. kaza kurşunu yok diyor.

ardından maç başlıyor. henüz maçın başları. sow ceza alanına bir koşu yapıyor. top hasan ali'de. kafasını kaldırıyor hasan ali, açıyor ortayı. sow'un arkasına düşse de sow klasikleşmiş, hemen hatırlayacağınız o güzel golünü atıyor united'a. sevinçliyiz. umutlandık. maçın başına efsane bir gol. tüm avrupa bu golü izleyecek diyorum içimden. şimdi direnebilsek bari düşüncelerinin yanında tabi.

direnmek ne, fenerbahçe muazzam bir futbol oynuyor. sanki tüm takım bilenmiş, ölüm kalım maçı gibi bellemiş bu maçı. saha içi mücadele, ataklar, kontrol her şey mükemmel. insan şaşırıyor, ligde bok gibi oynayıp kafayı yediren de bu takım değil mi diye. ilk yarı böyle bitiyor.

ikinci yarı lens'in olağanüstü frikik golü. 2-0! daha ne olsun, çılgınlar gibi mutluluk. evin içinde bir o yana bir bu yana dolanıyorum. bazen advocaat oluyorum taktik değiştiriyorum, bazen stattaki taraftar gibi bağırıp hakem kararlarına itiraz ediyorum. son dakikalarda rooney'in golü endişelendirse de maç bitiyor. 2-1 kazanıyoruz. iyi oyun, iyi futbol, fenerbahçe ve aşk. çok mutluyum. balkona çıkıyorum maç sonunda. bir sigara yakıyorum. kız arkadaşıma mesaj atıyorum; "hem fener yendi, hem de sen varsın, bugün hayatımın en mutlu günü" diyerek. hayatımda unutmayacağım bir an oluyor. o kasım soğuğunda balkonda elimde telefon, yarı üşüyen ama içi sıcacık, mutlu, belki umutlu, aşık adamın sigara içişi...

bugün eylül 5. doğum günüm. 31 yaşıma geldim. ne fenerbahçe maçları izledim. ne üzüntüler, ne isyanlar, ne mutluluklar. günler geçti, yıllar geçti, ben değiştim, fenerbahçe değişti, dünya değişti. asla o gün kadar mutlu olamadım. önce fener üzdü, sonra sevdiğim kadın. ikisini de toparlayamadım. yıllardır ne birini öyle sevebildim, ne de fenerbahçe maçlarında mutlu olabildim.

bu entry'den yola çıkarak, tarih 5 eylül 2020 iken uzun zamandır aradığım, beklediğim ya da hak ettiğim bilmiyorum, o mutluluğu 2021'in mayısında yaşatman dileğiyle fenerbahçe.
bu dünyadan geçmiş, geçen ve geçecek tüm fenerbahçelilerin günü.

bende de baba mirası bu sevda.
rahmetli, lefterleri canları statta izlediği için alex'i bile beğenmezdi.
santradan sonra gelen ilk pas hatamızda maçı kaybedeceğiz diye başlardı söylenmeye..
hele bir de ilk golü biz yediysek önce hocayı kovardı, sonra tüm topçuları satardı, başlardı eskileri anlatmaya..

birkaç senedir rahmetlinin mezarına 19/7'lerde sabahın körü çubuklumu giyip gidiyorum.
genelde kimseler olmuyor ortalıkta, olanlar da bir garip bakıyor nedense:)
bu sabah yine erkenden çıktım yola.
bu kez benim dışımda 2 çubuklu daha vardı ziyarete gelen..
duygularım tarifsiz, anlatmaya çalışıp lafı uzatmaya gerek yok
en güzelini zaten tribünler söylüyor;
"öyle bir sevgi ki tarif edilmez, fenerli olmayan kimse bilemez.."