Bu kadar eksik oyuncu varken, sarı kartlı orta saha oyuncuları ile maçın sonunda risk almak yerine sahada olmayacaksa boşuna yatırım yapıp almışız demektir.

Bu kadar korkak olarak oyuncu kazanılmaz.

İsmail Kartal geçen sezon kalsa demek ki arda güler'e Jesus kadar bile süre vermeyecekti. Yazık.
danimarka futbol felsefesidir. "alt tarafı futbol işte, fazla abartmaya gerek yok" minvalinde tercüme edilebilir. hani klopp'un dediği gibi "futbol, önemsiz şeylerin en önemlisidir."

İsveç'92 Avrupa Şampiyonası'na sayılı günler kala Yugoslavya'nın iç savaş nedeniyle kupadan ihraç edilmesi sonucu, o dönemin moda tabiriyle, plajlardan toplanarak kampa alınan danimarkalı oyuncuların başarısının altında yatan temel neden de bu felsefeydi. öyle ki, iskandinav topraklarından çıkmış en yetenekli futbolcu olarak gösterilen michael laudrup, sepp piontek emekli olduktan sonra uzun bir dönem takımın başına geçirecek teknik direktör bulamayan danimarka futbol federasyonunun son çare seçtiği richard moeller nielsen ile anlaşamadığı için mili takımdan affını istemiş, tüm danimarka halkı ve futbol kamuoyu nielsen ile çıkılan yolun hezimetten öteye varmayacağını çoktan kabullenmişti.

lakin, turnuva sürecinde kim vilfort'un 7 yaşındaki lösemi hastası kızının durumunun kötüleşmesi ve kamptan ayrılmak zorunda kalmasıyla işlerin seyri değişti. başta teknik direktör nielsen, takımın moralini yüksek tutmak ve başladıkları işi bitirmek üzere "det' bare fodbol" diyerek çıkıp oyuncularına sahada sadece sevdikleri işi yapmaları gerektiğini ve bundan ötesinin boş olduğunu telkin ederken hem saha dışında hem de saha içinde kenetlenen danimarkalılar, bu kez kim vilfort ve küçük kızı için turnuvaya tutunup grubun son maçında fransa'yı michael laudrup yerine kadroya dahil edilen elstrup'un golüyle 2-1 yendiler. İsveç 92'ye sadece 8 takım katıldığı için gruptan çıkan takımların direkt yarı finale yükseldiği turnuvada, yarı finalde Rijkaad, Gullit, Van Basten ve Bergkamp'lı Hollanda'yı penaltılarla elediler; ki bu maçta, hasta yatağındaki kızının isteğini kıramayarak tekrar takıma dönen Kim Vilfort penaltılardan birini gol çevirmişti.

Ve 26 Haziran 1992 . Finalde Berti Vogst'ın Haessler, Effenberg, Sammer, Klinsman ve her biri ayrı bir efsaneden oluşan tartışmasız favori takımını Larsen ve Vilfort'un iki golüyle geçip kupaya uzanırken bu peri masalını kilometrelerce uzaktaki kızına hediye eden Vilfort'un göz yaşları, bir kez daha futbolun sadece futbol olmadığını gösteriyordu. Maalesef, küçük kız bu zaferden yaklaşık bir buçuk ay sonra hayata gözlerini yumdu.

Bugün, Freya'nın topraklarından kopup gelen vikingler, daha turnuvanın ilk maçında Eriksen'in hayata tutunduğu gibi turnuvaya tutunup her maç üzerine koyarak saha içinde hem üçlü hem dörtlü savunmalar, tempolu bir orta saha ve pres gücü yüksek hücum oyuncularıyla rakiplerini boğarak yollarına devam ediyorlar. Galler mutlaka kolay bir lokmaydı; bundan sonraki yolları kuvvetle muhtemel ki tarihin tekerrüründe önce Hollanda, sonra da Almanya eşleşmeleriyle geçecek..

Futbolu, hayattaki önemsiz şeylerin en önemlisi olarak gören futbol felsefesi, Eriksen'in ekran başından verdiği moral ve sahada bir olmayı, kenetlenmeyi, takımdaşlığı oyunun her anında yaşatan oyun anlayışlarıyla bir masal daha mutlu sona erecek mi? alt tarafı sadece futbol belki ama bizler bir kez daha tarihe tanıklık ediyoruz..
Alexu teala ile hetfield96 nicki arasında iki arada bir derede kalmıştım. Bugün baktığımda doğru nicki aldığıma eminim. Camiadan herkes bir gün dışarı itilebilir, fenerbahçe aşkı ise ilelebet kalır. Bu duruma alex bile dahil. Bundan 8 yıl evvel kim derdi ki 77 beşiktaş ile imzalayacak, ya da rıdvan dilmen'den fenerbahçe taraftarının büyük çoğunluğu nefret edecek. Bana kalırsa nick alırken isimlere çok da meyil etmemek lazım. Özellikle ise yaşayanlara.

Tanım: beni alakadar etmese de desteklediğim kampanya.
açıkcası 3 milyon euro maaş versek üzülmeyeceğim futbolcu.
dur hemen vurmayın sebep yazalım.


şimdi ağalar bu city ve lyon görmüş, 35 defa belçika a milli formasını giymiş bir arkadaş.
mevcut t'markt değeri 14 milyon euro, ve stoper için gayet uygun bir yaşta.

bu arkadaş herhangi bir kulübün sözleşmeli oyuncusu olsa 5 milyon eurodan daha az bir ücretle alman mümkün değil.
kaldı ki 4 sene önce lyon tarafından 10 milyon euroya transfer edilmiş.
5'e aldın, 1.5 maaş verdin. 3 senede yaptı sana toplam 9.5 milyon euro.
bugün 3 milyondan 3 senelik mukavele yapsan 9 milyon euro eder.
arada hiç bir fark yok.
ha derseniz bu oyuncuya ihtiyacımız yok, o zaman zaten almayalım.
farkındaysanız brezilya liginden 3 milyon bonservis 1.8 maaş ile gelen arao'nun toplam maliyeti 8.4 milyon euro.
galatasaray'ın transfer ettiği denayer'den 1 yaş büyük işe yaramaz abdülün 4 yıllık maliyeli 8 milyon euro civarı.

ha ne kadar ucuza gelse o kadar iyi ama boşa beklemeyin derim, 1.5-2 milyon euroya tamam diyecek olsa havada kaparlardı.