Sözlük ahalisine ve tüm taraftarlarımıza sesleniyorum. Yeni stoperimizden bahsederken biraz totem mi yapsak? (*) bugünkü maçta sakatlandı ve sedye ile oyun alanından çıkartıldı. Takımımızdaki sakatlık problemi zamanla çözülür umarım. Milli ara bu sefer de bizim işimize yarasın.
Ustaya saygı kuşağı
Eski toprak
1967 doğumlu Boris Franz Becker eski Dünya 1. numarası olan profesyonel Alman tenis oyuncusudur. henüz 17 yaşındayken Wimbledon'ı kazanarak bu prestijli turnuvayı en genç kazanan tenisçi olmuştur. oyunculuk kariyerinin ardından, Wimbledon'ın magazinsel ayağında kameramanların kadarajında görüyoruz artık kendisini.Bir dönem Djokovic'in koçluğunu yapmıştır. Novak konu ile ilgili, “Boris Becker ile birlikte çalışmaktan dolayı mutluyum. Eminim ki engin tenis bilgisi ve deneyimi ile yeni kupalar kazanmamda bana yardımcı olacak. Harika bir insan ve takımımıza hemen uyum sağlayacaktır” ifadelerini kullanmıştır.
entry sayısıyla alakalı şöyle bir istatistik çıkarttığım sözlük:

günlük ortalama entry sayısı

kasım 2019: 93
aralık 2019: 86
ocak 2020: 96 (yazar alımları acılmıstı)
şubat 2020: 56
mart 2020: 31
nisan 2020: 101 (yazar alımları acılmıstı)
mayıs 2020: 86
haziran 2020: 96
temmuz 2020: 78
ağustos 2020: 91
eylül 2020: 116 (yazar alımları acılmıstı)
ekim 2020: 136
kasım 2020: 146
aralık 2020: 156

ocak 2021 ise henüz bitmedi fakat bu ayki ortalama entry sayısı ise, geride kalan 18 güne yapılan hesaplamaya göre 166 imiş.

artış güzel. nitelik olarak da bir artış olduğundan bahsedilebilir. şimdi değil tabii fakat ilerleyen aylarda yazar alımları açıldığında bu sayı artacaktır, umarım.

edit: bir de amatörce bir grafik çizimi yaptım:

görsel
3-4 biten fenerbahçe beşiktaş maçını dost ortamında seyrediyorduk. o zamanlar lig tv kutusu almadan da sadece kartı satın alıp aylık ücretini ödeyerek maçları izleyebiliyorduk. biz de kartı alıp karşı komşumuza gitmiştik. orada babamın çocukluk arkadaşı ve babam ve onun oğlu benim çocukluk arkadaşım fenerbahçeliyiz hepimiz. sonra üst kattan 2 fenerbahçeli yaşça abimiz olacak kişi geldi. ardından bir başka arkadaş daha geldi ve o da fenerbahçeli. bir tek kardeşim beşiktaşlıdır. hep beraber maçı izliyoruz.
nasıl beşiktaş için bir deplasmansa bizim kardeşime yaşattığımız durum da aynen deplasman havasında. tabi çok zaman geçti o zaman ben de yaşça küçüğüm-şimdikinin yarısı kadar işte, kardeşim daha da küçük. çok iyi oynuyoruz ama bir türlü atamıyoruz. buna karşın beşiktaş her geldiğinde gol oluyor ( bu noktada senin tutacağın topun amk rüştü ) kardeşim gol diye sevinemiyor bile. neyse sürekli maçı çeviricez abi falan küfür kıyamet. annemler arkada söyleniyor küfür etmeyin falan filan diye ama durabilene aşkolsun.
her neyse cordoba penaltı artı kırmızı kart oyun dışında kaldı. aha dedim kardeşime şimdi ağlama zamanı. içinizden geçicez dedim. canım sessiz sessiz oturuyor. neyse penaltı gol oldu. tekrar santra oldu dedim daha kaç tane atarız kimbilir. ne yazık ki takım o golden sonra strese girdi. panik oldu. doldur boşalt yapıyoruz, oysa maç bitimine daha 10-15 dakika falan var. pozisyonu bırak şut çekmeyi akıl eden yok. yanılmıyorumdur herhalde ya alex ya da hooijdonk sadece 1 tek şut çekti. başka da bir cacık yok. dakikalar gidiyor herkes gibi biz de strese girdik, derken dünyada gol yememeniz gereken son kişiden gol yedik. koray.

gol oldu kardeşim havalarda goooooollll diye. o hırsla buna bir çarptım sinek gibi yapıştı yerine. o sırada babam da kalktı kardeşine ne vuruyorsun diye o da bana çaktı kıyak kafayla ben de nakavt. :/ maçı kaybettiğimize mi yanayım, yediğim tokata mı yoksa başkasının evinde bunu yaşamış olmama mı bilemedim.

bu da böyle bir itiraf.