Aslında formda olduğu dönemde gayet ortalama üstü performans gösteren kaleci. Sonra 1-2 kez sakatlandı ve dikiş tutmadı. Önünde Altay olunca da muhtemelen çalışma hırsı sönmüştür.

Artık sadece hatasını telafi edebiliyor.
Futbol sahalarında çok ender görülebilecek bir olayın başkahramanı olan, 1987 tarihinde kümede kalma mücadelesi veren Torquay United'ı dolaylı yoldan kümede tutan köpektir. 3-5 dakika vakti olanlar için hikayesi şöyledir:
1986/1987 sezonunda Torquay United, 24 takımla oynanan İngiltere 4. Ligi'nde mücadele ediyordu. Olayın yaşandığı sezon, işler onlar için hiç iyi gitmiyor, küme düşme hattından kafalarını bir türlü kaldıramıyorlardı. ligin son maçında bu sendeleyen takım için sahasında önemli bir sınav olan Crewe Alexandra karşılaşması baş gösteriyor. Maçın önemini izah etmek gerekirse, başı belada olan takımımız torquay united, ligin son maçında dertsiz tasasız orta sıra takımı crewe alexandra'yı konuk edecek ve 1 puan alması halinde ligde kalmayı garantileyecekti. Sonunda o gün gelip çatıyor, takvimler 9 Mayıs 1987'yi gösterirken Plainmoor stadı'nda yaklaşık 4.000 taraftarın önünde ölüm kalım maçı başlıyor...
Futbolseverler bilirler, bir maçta gol atma zorunluluğu bulunan takımlar hep gergindir, zaman zaman bu gerginlik saha içinde normal oyunlarını yansıtamamalarına sebep olur. Yine maçın başlarında torquay adına bu durumun yaşandığı günlerden bir tanesi oluyor. Tabiri caizse sülalesi rahat olan, düşmesi çıkması olmayan Crewe Alexandra maça etkili başlıyor ve ilk golü buluyor, skor 1-0. Zaten sezon boyunca kötü bir grafik çizen kırılgan torquay takımı iyice demoralize oluyor ve devreye gitmeden ilk yarının sonlarında kalesinde bir gol daha görüyor. Skor 2-0. İkinci yarının başlarında torquay biraz daha silkelenmiş ve "kaybedecek bir şeyimiz yok" kafasına girmiş gözüküyor. Dakikalar 60 civarını gösterirken kaptan Jim Mcnichol, serbest vuruşta yerden seken bir direkt vuruşla crewe alexandra ağlarını buluyor ve takımının umutlarını yeşerten, skoru 2-1 yapan golü atıyor. Takımın umutları yeşerse de tribünlerdeki gergin kalabalık, bu golle fazla umutlanmışa benzemiyordu. Lincoln City ve Burnley maçlarındaki sonuçları takip eden Torquay taraftarı giderek umutsuzluğa kapılıyor, bu umutsuzluk yerini öfkeye bırakıyordu. Bu dakikalarda durumu kavrayan stadyum polisleri, o dönem yaygın bir uygulama olan köpekleri stadyumda aktif olarak kullanma görevini üstleniyorlardı. Eğitilmiş alman çoban köpeklerini taraftara yakın tutup gözdağı veriyorlardı.
Tribünlerde bunlar yaşanırken sahada ise zaman, torquay united'ın aleyhine işliyordu maçın sonlarına gelinmişti. İşte her şey tam da bu taçla başlayacaktı. Torquay'ın atak yönüne göre sağ taraftan taca giden bir top üzerine, sağ bek Jim Mcnichol tacı kullanmak için koşar adım çizgiye yöneldiği esnada saha kenarındaki polis köpeklerinden Bryn, onu bakıcılarına karşı bir tehdit olarak görüp sahaya girer ve kalçasına kallavi bir ısırık bırakır. Tam da maç bitmek üzereyken dakikalar 90'ı gösterirken yaşanan bu hadise karşısında tedavi için oyun epey durduğundan karşılaşmanın sonuna 4 dakika eklenir. İşte Torquay United'ı da bu ilave sürede Paul dobson'ın 90 3'te attığı ve skoru 2-2'ye getiren gol kurtarır. Yani anlayacağınız o an polis köpeği Bryn, mcnichol'ı tehdit olarak görüp ısırmasa, maçın sonuna bu kadar süre ilave edilmeyecek ve muhtemelen torquay united o golü bulamayıp küme düşecekti. maçın sonlarında tüm taraftarlar sahaya inmiş gözyaşları sel olmuş, ligde kalma başarısı kutlanıyordu. BU esnada futbol oynarken bir köpek tarafından ısırılan belki de tek kişi olan jim mcnichol ise tedavi için soyunma odasına gidiyordu. maçtan bir süre sonra kaptan mcnichol köpek bryn ile buluşturulmuş, ve "kesinlikle o acıya değdi" ifadelerini kullanmıştı. Takımına berbaerliği getiren golü atan paul dobson ise "o köpek orada olmasa hedefimize ulaşamayacağımızdan emindim" sözleriyle durumu özetlemiştir. Hikaye torquay şehri civarlarında oldukça efsaneleşmiş, hatta polis köpeği bryn'in adı ve fotoğrafıyla bir bira markası oluşturulmuştur. Bu bira markası aktif olarak satışlarına devam etmektedir.
Zaman ayıran arkadaşlara teşekkürlerimle...
roma takımında orta saha pozisyonunda görev yapan Arjantinli millî futbolcu.
yağız sabuncuoğlu 'nun haberine göre kendisine resmi teklif yapmışız. oyuncuyu daha önce izlemedim açıkçası herhangi bir fikrim yok kendisi hakkında. 31 yaşında olması da beni pek bağlamıyor fakat benim aşırı umursadığım 2 nokta var:
1) kariyeri acayip bir düşüş içinde mi?
2) kronik sakatlığı var mı?
1. soruya elbette ki cevap veremeyeceğim futbolcuyu izlemediğim ve takip etmediğim için. sadece şunu söyleyebilirim; roma'da oynarken genellikle yedekten girip süre almış. önceki sezonlarda as oyuncuymuş fakat şimdi yedeğe doğru evrilmiş. roma'nın elinden çıkarmak istediğine eminim. fakat 2. soru için transfermarkt 'a girip sakatlık geçmişine baktım. şöyle ki;
2019-20 sezonunda sakatlıklardan dolayı 9 lig maçı, 3 avrupa maçı, 1 italya kupası maçı olmak üzere 13 maç kaçırmış. toplamda 41 maç oynanmış. kabarık bir sakatlık geçmişi.

2018-19 sezonu sakatlık raporu çok kötü. öyle böyle değil. şampiyonlar ligi 'nde 6 maç, ligde 18 maç, italya kupası 'nda 2 maç olmak üzere toplam 26 maç kaçırmış. toplamda 48 maç var. yarısından fazlasını kaçırmış işte.
2017-18 sezonunda 3 şampiyonlar ligi maçı, 13 lig maçı olmak üzere toplamda 16 maç kaçırmış. toplam 51 maç oynanmış.
2016-17 sezonunda 2 avrupa ligi , 4 lig maçı kaçırmış. pek kabarık değil ama kronik sakatlığının başlangıç sezonu gibi bu sezon. toplamda 54 maç oynanmış. 54 maçta 6 maç normal.
2015-16 sezonunda ise 7 lig maçı kaçırmış. 41 maç oynanmış toplamda.
--------------------------------------
toplamda 235 maçta 68 maç kaçırmış.
yani görüldüğü üzere kronik bir sakat . gelirse en az 10 lig maçı kaçıracağını düşünüyorum. hiç gerek yok böyle bir oyuncuya para dökmeye.

sözleşmesi 2021'de bitiyormuş. roma uygun bir fiyata satar gibi fakat umarım almayız. gelirse sakatlanacak çünkü çok bariz. kaliteli olması bu gerçeği değiştirmiyor. önümüzde falcao örneği varken... bilemiyorum altan. daha fazla üstünde kafa yormayacağım. umarım almayız. zaten o kadar iyi olmadığı konuşuluyor. bir de kronik sakatmış. ne gerek var milyonlar baymaya?
Ülke futbolundan futbol oynamasının önündeki en büyük engel olan anlayış.

Türkiye'de futbol oynanmasın diye sürekli kaos çıkartacak, taktik bilgisi yetersiz, oyuncu geliştirmeyi düşünmeyen, ligde kalsam yeter düşüncesini şiar edinmiş, 2 tane koşan siyahi topçuya uzun top atmaktan öteye geçemeyen taktik zeka ile iş bulan teknik adam örgütü ile ikili ilişkileri muhteşem olan, yabancı dili olmayan bu sebeple de iletişim kuramayan spor medyasının ısrarla dilinden düşürmediği bir tekerleme adeta " ligi bilen hoca "!!!

Bu sebeple de ikide bir Daum, Lucescu, Mustafa Denizli, Aykut kocaman, hikmet karaman, Ersun yanal, fatih terim, Şenol Güneş vs dönüp dolaşıyoruz.

Bunda elbette garantiye kaçayım kafasıyla günlük düşünen kulüp başkanlarının da katkısı yüksek. Bir hoca a takımdan kovuluyor, b takımına haftasında gidiyor. b takımından kovulan da a takımına gidiyor. hayır bu adam başarılı ise neden oradan kovuldu? Kadroya göre degil, oyun mantalitesine göre değil o esnada kim boştaysa gelsin başlasın Çünkü " ligi bilen hoca "