seneye bugün büyük bir minnet ve sevgiyle doğum gününü kutlamak istediğim hocamız.
sağlıklı, mutlu ve huzurlu nice yaşları olur umarım.
1,5 aydır kendisiyle beraberiz.
geldiği günden beri şaşırtmadı; ana dilinden başka dil bilmemesi, eldeki oyuncularla sadece tercüman veya yardımcıları aracılığıyla iletişim kurmak zorunda kalması, hem yaşının hem de karakterinin verdiği inatçı, uzlaşmaz, dediğim dedik çaldığım düdük yapısıyla geçen sezonun mirasını dağıtıp baştan kurmaya başladı; sorun yaratıcılık dedikten sonra, esas sorunun bitiricilik olduğunu gördü muhtemelen ki mario branco'yu devreye sokarak joao pedro ve plea gibi isimlere gitti, diğer pozisyonlar için de dilini bildiği oyunculara kariyerine bakmaksızın yönelmeye başladı. Hayırlara vesile olsun. Biz kimiz ki ondan daha iyi bilelim. Anayasamızda madde 1- jesus ne derse, ne yaparsa doğrudur, madde 2- jesus yalnış bir şey söylemez de yapmaz da!
istediğini alsın, istediğini göndersin, dükkan onun.
yönetimin tek bir hatası varsa, o da löw + ismail kartal formülü için gerekirse dünyaları yakmayıp jorge jesus'a yönelmeleridir. "A+ hoca" diye bir kavram yaratıp mevzuyu öyle yanlış bir yerden tutarak taraftarının önüne koydular ki, geldiğimiz noktada dilerim başarılı olurlar, yoksa camiayı sürükledikleri şuur kaybı tarihte görülmemiş bir seviyeye çıkacak!
hoca'nın a'sı b'si artısı eksisi olmaz. hoca'nın iyisi, ya elindeki oyunculardan verim alacak düzeni kuran ya da kafasındaki düzeni uygulatmak için elindeki oyuncuları ikna edendir. bir örnek vereyim hemen; 94'te brezilya ile o dönem taraflı tarafsız bir şekilde futbolu içinde olan herkese göre savunma oynatarak dünya şampiyonu olan carlos alberto parreira, ardından la liga'nın yükselen yıldızı valencia ile sözleşme imzalayıp rezil rüsva bir sezon geçirmiş, avrupa'da gözden düşmüş, adı batmış, kendine takım arayan bir hocayken ali şen'in ısrarlarını kıramayıp eşiyle papaz olup teklifimizi kabul etmişti.
sene temmuz 1995.... hoca daha istanbul'a gelmeden takımı ayağına çağırıp brezilya'da kampa sokmuştu. 40 kişilik bir kafile uçağa doluşup brezilya'ya gittikten sonra hoca ile ilk kez tanışırken hiçbir transferden haberi olmayan, eldeki oyuncuları sadece çamur gibi görüntü kalitesiyle vhs kasetlerden izleyerek tanıyan parreira ve yardımcısı santana, takıma iki hafta takıma idman yaptırıp eldeki oyunculardan sezonu şampiyon bitirecek bir 4132 çıkartmıştı.
kaleye rüştü'yü koydu. sağ beke, o sezona kadar forvet oynamış ilker yağcıoğlu'nu çekti. uche-högh'ü savunmanın göbeği yaptı, solbekte rakibe göre ya erol bulut'un gücü ve dinamizminden ya da halil ibrahim'in tekniği ve yaratıcılığından yararlandı, ön libero kavramını türk spor literatürüne ilk kez sokacak bir hamle yaparak kemalettin'i onların önüne oturttu. orta sahanın soluna iki yönlü, dinamik, güçlü, hızlı tayfun korkut'u yerleştirirken sağ tarafa gol kralı patentli bülent uygun'u çekti. orta sahanın merkezi oğuz çetin oldu. ileri ikili rotasyonu aykut kocaman, feyyaz uçar ve flaş transfer elvir boliç arasında şekillendi. o yazın büyük olay yaratan bir diğer transferi tarık daşgün ise beklentilerin tamamen aksine sisteme ayak uyduramadığı için yedekte kaldı.. sonra yaşadığı talihsiz sakatlıklar ve o dönemin televole medyasının aksettirdiği kadarıyla hızlı gece hayatı yüzünden kariyeri büyük bir hüsranla tamamlandı ve piyasa sergen yalçınlara kaldı..... takım brezilya'dan döndükten sonra bir fırsat transferi olarak premier lig'in delisi atkinson kadroya katıldı ve ilk 11'de kendine yer bulamadığı için ayrılmak isteyen feyyaz uçar ile ali nail gibi rotasyonda kalsa şampiyonluğu çok daha rahat elde etmemizi sağlayacak isimler gönderildi...
jesus'un doğum gününde bu kadar uzun uzun eleştiriler düzdüğüm için ukalalığımı mazur görün; sözün özü, parreira 4132'nin tarihteki fikir babalarında biridir ve bu sistemi gerek savunmada gerekse orta sahada savunma-hücum dengesi kurarak inşa etmiştir. ileri ikili de aynı jesus gibi iki yüzü dönük sanrafor tercih ederken bu iki santraforun da gol yüzdesi kadar, adam eksiltme kabiliyeti ve kendi pozisyonunu kendi yaratabilme becerisi yüksektir. jesus'un şu ana kadar bu dengeyi kurabildiğini söylemek mümkün değil. elindeki ne orta sahalar ne de hücumcular skor yüzdesi yüksek isimler değil.... bu durumun türkçesi daha çok transfer ve daha çok ayrılık göreceğiz demektir...
hocam hazırız diyor ama, siz bakmayın. daha çok yolumuz var. son güne kadar transfer yaparız biz...
doğum günün kutlu olsun hocam. mumları üflerken bir dilek de bizim için tut!
sağlıklı, mutlu ve huzurlu nice yaşları olur umarım.
1,5 aydır kendisiyle beraberiz.
geldiği günden beri şaşırtmadı; ana dilinden başka dil bilmemesi, eldeki oyuncularla sadece tercüman veya yardımcıları aracılığıyla iletişim kurmak zorunda kalması, hem yaşının hem de karakterinin verdiği inatçı, uzlaşmaz, dediğim dedik çaldığım düdük yapısıyla geçen sezonun mirasını dağıtıp baştan kurmaya başladı; sorun yaratıcılık dedikten sonra, esas sorunun bitiricilik olduğunu gördü muhtemelen ki mario branco'yu devreye sokarak joao pedro ve plea gibi isimlere gitti, diğer pozisyonlar için de dilini bildiği oyunculara kariyerine bakmaksızın yönelmeye başladı. Hayırlara vesile olsun. Biz kimiz ki ondan daha iyi bilelim. Anayasamızda madde 1- jesus ne derse, ne yaparsa doğrudur, madde 2- jesus yalnış bir şey söylemez de yapmaz da!
istediğini alsın, istediğini göndersin, dükkan onun.
yönetimin tek bir hatası varsa, o da löw + ismail kartal formülü için gerekirse dünyaları yakmayıp jorge jesus'a yönelmeleridir. "A+ hoca" diye bir kavram yaratıp mevzuyu öyle yanlış bir yerden tutarak taraftarının önüne koydular ki, geldiğimiz noktada dilerim başarılı olurlar, yoksa camiayı sürükledikleri şuur kaybı tarihte görülmemiş bir seviyeye çıkacak!
hoca'nın a'sı b'si artısı eksisi olmaz. hoca'nın iyisi, ya elindeki oyunculardan verim alacak düzeni kuran ya da kafasındaki düzeni uygulatmak için elindeki oyuncuları ikna edendir. bir örnek vereyim hemen; 94'te brezilya ile o dönem taraflı tarafsız bir şekilde futbolu içinde olan herkese göre savunma oynatarak dünya şampiyonu olan carlos alberto parreira, ardından la liga'nın yükselen yıldızı valencia ile sözleşme imzalayıp rezil rüsva bir sezon geçirmiş, avrupa'da gözden düşmüş, adı batmış, kendine takım arayan bir hocayken ali şen'in ısrarlarını kıramayıp eşiyle papaz olup teklifimizi kabul etmişti.
sene temmuz 1995.... hoca daha istanbul'a gelmeden takımı ayağına çağırıp brezilya'da kampa sokmuştu. 40 kişilik bir kafile uçağa doluşup brezilya'ya gittikten sonra hoca ile ilk kez tanışırken hiçbir transferden haberi olmayan, eldeki oyuncuları sadece çamur gibi görüntü kalitesiyle vhs kasetlerden izleyerek tanıyan parreira ve yardımcısı santana, takıma iki hafta takıma idman yaptırıp eldeki oyunculardan sezonu şampiyon bitirecek bir 4132 çıkartmıştı.
kaleye rüştü'yü koydu. sağ beke, o sezona kadar forvet oynamış ilker yağcıoğlu'nu çekti. uche-högh'ü savunmanın göbeği yaptı, solbekte rakibe göre ya erol bulut'un gücü ve dinamizminden ya da halil ibrahim'in tekniği ve yaratıcılığından yararlandı, ön libero kavramını türk spor literatürüne ilk kez sokacak bir hamle yaparak kemalettin'i onların önüne oturttu. orta sahanın soluna iki yönlü, dinamik, güçlü, hızlı tayfun korkut'u yerleştirirken sağ tarafa gol kralı patentli bülent uygun'u çekti. orta sahanın merkezi oğuz çetin oldu. ileri ikili rotasyonu aykut kocaman, feyyaz uçar ve flaş transfer elvir boliç arasında şekillendi. o yazın büyük olay yaratan bir diğer transferi tarık daşgün ise beklentilerin tamamen aksine sisteme ayak uyduramadığı için yedekte kaldı.. sonra yaşadığı talihsiz sakatlıklar ve o dönemin televole medyasının aksettirdiği kadarıyla hızlı gece hayatı yüzünden kariyeri büyük bir hüsranla tamamlandı ve piyasa sergen yalçınlara kaldı..... takım brezilya'dan döndükten sonra bir fırsat transferi olarak premier lig'in delisi atkinson kadroya katıldı ve ilk 11'de kendine yer bulamadığı için ayrılmak isteyen feyyaz uçar ile ali nail gibi rotasyonda kalsa şampiyonluğu çok daha rahat elde etmemizi sağlayacak isimler gönderildi...
jesus'un doğum gününde bu kadar uzun uzun eleştiriler düzdüğüm için ukalalığımı mazur görün; sözün özü, parreira 4132'nin tarihteki fikir babalarında biridir ve bu sistemi gerek savunmada gerekse orta sahada savunma-hücum dengesi kurarak inşa etmiştir. ileri ikili de aynı jesus gibi iki yüzü dönük sanrafor tercih ederken bu iki santraforun da gol yüzdesi kadar, adam eksiltme kabiliyeti ve kendi pozisyonunu kendi yaratabilme becerisi yüksektir. jesus'un şu ana kadar bu dengeyi kurabildiğini söylemek mümkün değil. elindeki ne orta sahalar ne de hücumcular skor yüzdesi yüksek isimler değil.... bu durumun türkçesi daha çok transfer ve daha çok ayrılık göreceğiz demektir...
hocam hazırız diyor ama, siz bakmayın. daha çok yolumuz var. son güne kadar transfer yaparız biz...
doğum günün kutlu olsun hocam. mumları üflerken bir dilek de bizim için tut!