Gırtlağına kadar siyasetin elinde olan sektör. Gerek Anadolu kulüpleri gerekse 4 büyükler dün bunu gösterdiler. Zaten türkiye gibi yüzlerce skandalın yaşandığı bir ülkede siyaset ile futbolun iç içe olmasına şaşmamak lazım.

Kendi kulübümüze bakalım uğur dündar örneğin yıllardır hangi çizgide siyaset yaptığı belli olan birisi ve şu anda ydk başkanı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, taraftarın yarısı sever yarısı sevmez ydk üyesi, oğlu Bilal Erdoğan o da bildiğim kadarıyla kongre üyesi. İç işleri bakanı soylu fenerbahçe kongre üyesi. Daha belki başka partilerden başka siyasiler de üyedir. Ben siyasetçiler kulüplere üye olmasın demiyorum lakin içlerindeki radikal kesimler kulüplerden uzak tutulmalı mesela geçen gün bjk kongre üyeliğinden istifa edenler gibi. Bizi geçelim rakiplere bakalım beşiktaş kulübünde geçen gün kimlerin kulüp üyelerinden ayrıldıklarını biliyoruz. Trabzonspor mesela rte'nin dünürü sadık albayrak oğlu berat albayrak trabzonsporun maddi olarak Son yıllarda belini doğrultmasında örtülü ödenekten kulübe para yardımı yaparak uefa turnuvalarında yer almasında önemli pay sahibi. Geçen sezon antalyaspor ile oynadıkları şampiyonluk maçında tribündeki trabzonlu siyasilere bakarsak siyasetin en çok sirayet ettiği kulüp olduğunu düşünüyorum. Galatasaray'a gelirsek yıllarca mehmet ağar, mesut Yılmaz gibi heriflerden çok fayda gördüler. Ex başkanları çilek aysal bir canlı yayında 20 milyon galatasaraylı malum partiye oy verdi dedi. Şu anda yönetimde olan erden timur'un 2017 referandumu için evet kampanyasında yer almasını da örnek verebiliriz.

Velhasıl kelam Türk futbolu siyaset dünyası ile iç içedir. Bir gün gerçek anlamda hukuk devleti olursak futbolun bağırsakları temizlenebilir. Burada da iş Türk halkına düşüyor.
(bkz: #85090)
Portekiz liginde 6 aydır maça çıkmayan gedson fernandes’in ayağının tozuyla çıktığı maçta 20 ikili mücadele kazanabildiği lig.

Oyuncunun durumu da illa etkilidir ama avupa’da 6 ay antreman yapmak , türkiye’de 30 küsür maça çıkmaktan daha üst düzey maç temposu kazandırıyor.
Türkiye'de, İttihat ve Terakki döneminden beri siyaset ile futbol hiç bu kadar iç içe geçmemişti.Hemen her devlet kurumu siyasallaştı ve haksız atamalarla içi boşaltıldı.Bunun yanı sıra TFF de artık malum partinin spordaki karşılığı olmuş durumda.Malum partinin tüm genetik kodları artık Türk futboluna da geçmiş bulunuyor; adam kayırma, yüksek maaşlar, sorumluluk kabul etmeme, istifa kültürünün yok edilmesi, pişkinlik, yapmacık milliyetçi söylemler (bkz: bizim çocuklar), başarıda kendini ön plana getirirken başarısızlıkta algıyı başka tarafa çekerek (bkz: şeytani düzen) kendini soyutlaştırma...
Bu ortamda çöküşe geçmemiz zaten kaçınılmazdı.Öte yandan voleybol ve basketbol ise küçük popülarite ve para pastasına sahip olduğu için gözlerden ırak kaldı ve bu çürümeden nasibini almadı.Bu yüzden artık çoğu kişi futbol takımından ziyade bu tür branşları benimsiyor, maçlarını seyrederken milli duyguları kabarıyor.
Milenyum çağına girildikten sonra dünyada müthiş bir para bolluğu ortaya çıktı, SSCB'nin dağılmasından sonra ABD'nin kapitalist düzeni birçok ülkeye geçici de olsa refah ve para yüzü göstermiş, aynı zamanda kısa süreli bir modernizm ve hümanizm dalgası 3. Dünya ülkelerinde bile esmiştir.Aynı tarihlerde malum parti iktidara gelmiş ve ABD ile AB'ye karşı kurduğu sıcak ilişkilerin de etkisiyle Türkiye bir yatırım cennetine dönüşmüştü.Hiç şüphesiz Türk futbolu da içinde bulunduğu dönemin şartlarından bağımsız düşünülemez.Dövizin düşük olması, Yabancı yatırımcıların ilgisi gibi etkenlerle Türk spor kulüpleri de palazlanmış ve kaliteli kadrolar kurmuştur.2000-2008 arasındaki yıllarda Türk milli takımı en büyük başarılarını yaşadı, Fenerbahçe ve Galatasaray Avrupa'daki en büyük başarılarını kazandı, 3 büyükler yıldızlarla dolu olan muhteşem kadrolar kurdular.Ancak dediğim gibi kapitalist düzenin bu tatlı havası geçiciydi ve 2008 ekonomik krizinde balon patladı.kulüplerimiz ise buna hazırlıksız yakalandılar, artık bolluk zamanında olmadığımızı da idrak etmeyerek yıldız transferlerin devam ettiler.bunların çoğu balon çıktı, Avrupa'da başarı gelmedikçe borçlar katlandıkça katlandı, hazıra konmaya alışan kulüplerimiz altyapıya hiçbir zaman önemli vermedikleri için de alttan genç oyuncu da kazanamadılar.sonraki süreçte de işler iyice sarpa sardı ve bizi mevcut şartlara getirdi.
ygs'de türkiye matematik ortalaması sanırım 2-3 falandı. kabaca diyebiliriz ki bu ülkede ygs sınavına giren 1 milyon çocuğun yarısından fazlası matematik bilmiyor. yaptıkları yanlış sayıları doğrularından fazla. türk futbolunun içindeki tüm paydaşlar da medyası olsun, işin teknik-idari kısmındakiler olsun onlar da ygs matematikte sıfır çeken öğrencilere benziyor. bazıları 8-10 net yapıyor evet ortalamayı aşıyor, bazıları da 40 sorunun 40'ını da işaretleyip sıfır çekebiliyor bizim gibi. yıllardır yokuş aşağı inen bir kamyonun içindeyiz, kimse de direksiyonu eline alıp yahu durun bir dakika demiyor. herkes birbirini suçlarken kimse dönüp dikiz aynasından kendine bakmıyor. kendi gerçekliğiyle yüzleşmekten en uzakta olanlar ise maalesef her transfer dönemi bütün düğmelere basıp kamyonu yavaşlatacağını sanan fakat beyhude çabalarıyla felaketi hızlandıran fenerbahçe futbol takımı ve teknik-idari yönetimi. türk futbolunun sonu yavaş yavaş geliyor. 23-24 yaş ortalamalı slavia prag'ı, young boys'u izlerken imreniyorum. hatta molde'yi, rangers'ı bile. bugün belki bizim 1 senede harcadığımız parayı 50 senede harcayan slavia prag, bizle 100 maç oynasa 99'unu kazanır. young boys en az 50 maçta bize 3-4 fark atar. ne ara bu hale geldik? artık dibi görmeli, belki de yabancı sayısını 1-2'ye indirip 6-7 tane altyapı oyuncusu zorunluluğu falan getirilmeli. harcama limitleri 100 milyon tl'lere düşmeli. aykut kocaman'ı hiç sevmezdim fakat dibi görmemiz lazım diyordu, sanırım yıllar onu haklı çıkarttı. makyajladığımız çirkin suratımızı soğuk suyla yıkamalı ve aynaya bakmaktan korkmamalıyız. vakit geç, ama hala çok geç değil.
En büyük sıkıntsı ülkemizde herseyde olduğu gibi yine ezberci zihniyettir. Asla evrilmeye, adaptasyona açık değiliz.

Bu meselenin kökeni islam medeniyetinden kaynaklıdır. şöyle ki dersin bile arapça manası öğrenene kadar tekrar etmek, medrese ise ezberleme yapılan yer gibi bir manaya geliyor. 1000 yıldır bu zihniyet ile ukalaca aydın, yönetici yetiştirmeye çalıştığında her alanda en fazla bir yere kadar başarılı olabiliyorsunuz. Bugün bile üniversitelerimizde dersler seminer değil de konferans şeklinde veriliyor. Yani en az bir 20-30 sene daha ülkeden fazla birşey beklemeyin. Bu zihniyet ile adil ve liyakata yönelik bir sistem kurabilirsek bile en fazla yine 10 sene evvelki halimize 20 sene sonra döneriz.