maçlar dışında sosyal hayatta gördüğüm üç sporcu var. bunlar deivid de souza, emmanuel adebayor ve semih erden.

deivid'i istanbul'un ünlü avm'lerin birinde görmüştüm. avm'nin göbeğinde bir yerde oturuyordu hatta onunla fotoğraf çektirmiştim (*). hatta başka insanlar da sıraya girmiş tek tek fotoğraf çekiniyordu.

adebayor'u dışarıda arkadaşla arabada birini beklerken tesadüfen gördük. üstünde eşofmanla bankaya doğru gidiyordu. çok yakınımızdan geçtiği için ismiyle seslendik bize eliyle selam çaktı.

semih erden de benim okuduğum liseden mezundu. bizim liseye söyleşiye gelmişti. okuldan ayrılmadan orda uzun yıllar görev yapan güvenlikle falan hasbihal etti. kalender bir adam olsa gerek okuldan bir sporcu için mütevazı araçla (*) ayrıldı.
yakından gördüğüm oyuncu yok ama azer bülbül'ü acity avm'de görmüşlüğüm vardı rahmetli belki sporcu değildi ama alemde çok koşturmuşluğu vardır. aslında ben futbolu tvden izlemeyi özellikle tek izlemeyi daha çok seviyorum maçları pilot kameradan izlemek daha zevkli oluyor pozisyonlar daha iyi takip ediliyor tekrarı izlenebiliyor, statta ön koltuklardan takip edilse dar perspektiften izlemek zorunda kalınıyor üst tribünlerden izlense sahaya uzak kalınıyor, kale arkaları daha sıkıntılı mesafe sebebiyle diğer kaledeki aksiyonları yakalamak mümkün olmuyor. maçları stadyumda izlemeyi cazip kılan ana nedenler; diğer taraftarlarla etkileşime girebilme ve ambiyansı yaşamaktır, zikir çeken tarikatçılar gibi insan kendinden geçiyor ortamın gazıyla ekstra fanatikleştiriyor.