Fenerin başarısızlığının birinci sebebidir. Bu arkadaşlar bir köfteden anlamazlar, kendilerini üstün patron falan sanarlar.

Oynayın ulan oynayın, dünya sizin oyuncaginiz. Beş para etmez simariklar.

(bkz: #52784)'te yazdık, ötesine lüzum yok. Yoksa sinkafli olacak devamı.

Alper pirşen, nasıl gidiyor işler kral? Devam mı 59 öncesi şampiyonluk ya da hakemle falan milleti uyutmaya? Kruse davası noldu, üstün hukukçum benim?

En şık takımları çekip Tv'de poz kesmeye devam, bi bundan anlarsınız.
insanı aynı anda hem üzen hem sinirlendiren bir durum. ama gerçek bu maalesef.

ali koç ve şürekasının tümünün aynı tipte olduğu konusunda hemfikiriz herhalde: imtiyazlı doğmuş bir avuç varsıl. bunun iyi ya da kötü olduğunu tartışmaya başlamadan önce hele bir açık yüreklilikle kabul edelim. sonrasında avantajını, dezavantajını tartışırız.

fakat durum tam olarak budur: fener, yurdun özelleştirilen her noktasındaki paraya ekmek banan holdingçilerin yakışıklı çocuklarının arka bahçesi haline gelmiştir. tekelci, yayılmacı, kârın kokusunu aldığı anda çalışanlarını tom ford özel yapım ayakkabılarıyla bir çırpıda ezip işten atan, kolektif üretilen artık değeri depolayıp senede 5 tatile gitmeyi kendilerine hak gören "başarılı" ailelerin değerli zadeleri, fener'de elegant bir mahalle kahvesi kurmuş ve işte bu minvalde de bir yönetim sergilemiştir.

kendilerine hiç "toplumdan kopuk" falan filan demeyeceğim. zira bunlar bayat ve halihazırda pek çok insanın ağzında olan laflar. ben bu arkadaşlar toplumdan kopuk mu değil mi bilemem: bence öyledir; sizce değildir. bu muhabbet bir yere varmaz. kendilerini "suşiciler" diyerek de aşağılamayacağım, zira ben de bu akşam suşi yemeyi düşünüyorum ama memur çocuğuyum. bunlar, konumuzla alakasız.

ama hayatları boyunca durağan, garanti ve hayli yüklü bir gelire sahip olduklarından hiç "ekonomik korku" yaşamamış olmalarının onlar için yarattığı "başarı" yanılgısının ne menem bir şey olduğunu elimden geldiğince topa tutacağım. bu arkadaşlar, sırf derin ceplere sahip olduklarından fener yönetiminde bulunmalılar diye düşünen ve fener'e eskort muamelesi yapan arkadaşlar için tatsız olabilir bu durum tabii.

fakat, ben fener'i çulsuzlar ya da sokaktan toplanan normal insanlar yönetsin de demiyorum. elbette büyük kulüpleri büyük paraya sahip insanlar yönetir. maalesef içinde bulunduğumuz dünya budur: özgürlük yanılgısı içinde nefes alan bir plütokrasi.

fakat bugünün fenerbahçesinin bütün yönetiminin steril, korkunç derecede beyaz türk, dededen zengin futbolsever çocuklardan oluşuyor olması pek çok konuda fener'i olumsuz etkiliyor. bu arkadaşların lüks, suya sabuna pek dokunmayan kültürü; her tipi içinde bulunduran 20 milyonluk bir taraftar kitlesine sahip fener'i ekonomik olarak düzeltse de, kültürel olarak bir şarampole sürüklüyor. koskoca yönetimde kimi araştırsam hepsinin süper zengin ailelere doğmuş ve yurtdışılarda eğitim görmüş elemanlar olması, kendi kulübüme yabancılaştırıyor beni. yahu 1 tane bile normal insan yok mu bu memlekette fener'in yönetimine faydalı olacak?

fenerbahçe yönetimi, topyekun olarak türkiyenin süper zengin ailelerinin genç, heyecanlı ve semiz tosuncuklarından oluşmaktadır. işte bu arkadaşlar, müthiş bir zenginliğe doğdukları ve muhtemelen her şey kendilerine altın tepside sunulduğu için hem gerekli kişilik gelişimini çoğu zaman gerçekleştirememiş hem de onları çepeçevre saran salt ekonomi ve para merkezinde ilişkiler kurulan ailelerinde ciddi bir aidiyet eksikliği hissetmiştir. bu steril arkadaşlar, şanslı doğmuş olmanın ikiyüzlülüğünü ve hamlığını fark ettikleri andan itibaren bir aidiyet hissi aramış, bunu da belli ki fenerbahçe'de bulmuşlardır. işte bu nedenle fenerbahçe'ye çöreklenmişlerdir.

lakin siyaset ve insan bilgileri; 45 dolarlık kitaplarla ve kendileri gibi zengin çevreleriyle sınırlı olan bu arkadaşlar, parayla okudukları o güzel dizaynlı özel okullarında edindikleri ekonomi bilgisinden başka işe yarar hiçbir şeye sahip değildir. hatta ekonomi bile bilmez bunlar. boğaziçi mezunlarını 10-15 bin liraya müdür yapar, onların hazırladığı raporları onaylayıp "patronculuk" oynarlar. arada bir "şunu şöyle yapalım ya" diyip anlamsız revizeler ister, kendilerini "iyi patron" hissederler. muhtemelen fener'de dönen mevzu da bundan ibaret.

bu kadar "zengin çocuğu" bir yönetim, fener'in yapısına terstir. fener'i, hem futbolu hem dünyayı hem de siyaseti bilen insanlar yönetir. böyle olmuştur, böyle de olmalıdır. ben kesinlikle yıldırımcı değilim, kontrolünü kaybettikten sonra o da çok zarar verdi fener'e.

fakat koç yönetimi; maddi konuları bir kenara bırakırsak takımı arka beşliye emanet etmeleri, sicili kabarık belözoğlu'na sonsuz yetki vermeleri, obradovic gibi hakiki insanları yönetememeleri, tff ile anlamlı ilişkiler kuramayıp her yere saldırmaları gibi hareketleriyle çuvallamıştır. salt fener'e para veriyorlar diye bunlara "olsun canım" denilmemelidir, bu beceriksizlere hürmet edilmemelidir.

nitekim, fenerbahçe parayla çalışan bir coca-cola otomatı değildir. ülkenin her yerine çöküp kurdukları fabrikalarda saatte 3 adet 5000 liralık makine üretmesine karşın ayda 2800 lira maaş verilen işçilerin sırtından kazandıkları parayı, sırf kendilerini iyi hissetsinler diye fener'de yemelerine izin verilmemelidir. dedelerinin ektiği tarlayı bedelsiz biçen bu arkadaşlar, fener'e ya da ülkeye faydalı değillerdir. olamazlar.

"e dünya bu kardeşim, ne anlatıyorsun" diyenler olacaktır. evet, aynen öyle. dünya cidden bu, ben ne anlatıyorum? dünya hastalıktan kurtulsun diye de bir şeylere çabalıyorum, fener kurtulsun diye de. yangına su taşıyan karınca misali. olmaz da, yazalım işte en azından.

(bkz: dünyanın zengin çocuklarının oyuncağı haline gelmesi)