Gökhan gönül'ün şutu yuvarlana yuvarlana kaleye girseydi yarı finalde liverpool ile eşleşecektik. Fenerbahçe-liverpool ve barcelona-manchester united eşleşmelerinin galipleri de moskova'da final oynayacaktı. Hey gidi hey...
evet chelsea mükemmel bir takımdı, yenilmek ve elenmek çok yüksek bir ihtimaldi ama taraftar o zaman umutluydu. "kesin yeniliriz" diye bir düşüncemiz yoktu. "her şey bir gole bakar" diyorduk. bir de ilk maçta sakat olan gökhan'ın bu maçta oynayacak olması, umutlarımızı iyice yükseltiyordu.

takım londra'ya gittiğinde tüm gözler tabi ki zico'daydı. daha öncesinde carlos'un "chelsea istemişti ama fenerbahçe'de çok mutluyum" sözleri londra basınında manşetleri süslüyordu. fenerbahçe, mağlup olmaya gelmemişti. biz de kendi kalemize gol atmazsak, bunu yapabiliyoruz diyorduk.

ardından o gün geldi, sabahtan beri maçın heyecanı içerisinde ne okuldan, ne işten verim alabilmiştik. bir an önce 21:45 olmalıydı diyorduk. bir gözümüz hep saatte, mesainin, okulun bitmesini bekliyorduk.

e zaman bu, ileri gitmek konusunda asla insanı yanıltmaz, bir şekilde yine akşam olmuştu. heyecan içerisinde evlerde yerimizi aldık. kimi masalarda çay, çekirdek. kimilerinde kola, bira... herkes istediği gibi oturmuş, fenerbahçesini izleyecekti. tabi o zamanlar tüm maçlar şifresiz yayınlanıyordu. futbolun güzel olduğu zamanlardı.

21:45 oldu ve şampiyonlar ligi çeyrek final 2. karşılaşması londra'da başladı. kalede volkan, savunmada gökhan, lugano, edu, vederson. orta saha da maldonado aurelio, colin kazım, deivid, kaptan alex ve en uçta semih 11'iyle ilk dakikalarda direnmeye başlamıştı fenerbahçe stamford bridge'de. alex'in ortasında lugano'nun zorda olsa vurduğu top cuducini'nin kucağında kalmıştı. ardından gelişen chelsea atağında sağ tarafta bana göre faul olmayan bir duran top düdüğü duyduk. alman panzeri, acımasız ballack'ın ceza sahasına kestiği topa kime dokunamıyor ve 22 futbolcunun da izlediği top bizim ağlarımıza gidiyordu. çok erken yemiştik golü 1-0. o dönemde üniversite sınavları için dershaneye gidiyordum. hayatımda pek bir tat yoktu, öyle düşünün. bir de sevilla-chelsea maçları arasında ergenlik döneminde mutsuz ve acılı dönemler geçiriyordum. kısacası fenerbahçe dışında pek keyif alacağım bir şey yoktu. golü yememizle birlikte bir depresiflik, bir karamsarlık çökmüştü yine içime. ama bu takıma güveniyorduk. ne yapar eder bu maçı bırakmaz diyordum içimden.

cole, drogba, kalou, lampard ve daha ismini sayamadığımız onca yıldızın şutlarını birer birer kurtarıyordu volkan kalesinde. savunmamız zor anlar yaşasa da kale emin ellerdeydi. ilk yarının ortalarında, alex'in kestiği topta bomboş pozisyonda kafayı vurmuştu lugano ancak top direğin dibinden dışarı giderken milyonlar ayakta "go" sesini çıkmak için hazır bekliyordu ama olmadı, ilk yarı bitti.

bu arada tabi cuducini sakatlanmış ve chelsea'nin sezon boyunca 3. kalecisi durumunda bulunan hilario kaleye geçmişti. bu bizi daha da umutlandırdı. 3. kaleciydi sonuçta, ne kadar iyi olabilirdi? ama insanın yıldızlaştığı bir an geliyor işte. hilario'nun da bizim maçmış, bilemezdik.

dakikalar 81. gökhan'ın o malum vuruşu... oralara buralara çarpıp seken top kaleye giderken hilario, hayatının topunu tutar gibi uzanıp topu çelmesiyle kurulan tüm hayaller bir anda kırılıveriyor, tuzla buz oluyordu. hemen arkasından kazım'ın uzaktan çok sert şutunu da kurtaran hilario, chelsea'ye turu getiren adam konumuna geçerken commandante zico ve askerleri için umutlar giderek azalıyordu. ve 86. dakikada bir türlü durduramadığımız essien sağdan kesiyor, lampard topu ağlarımıza göndererek maçı bitiriyordu. 2-0. muhteşem bir yolculuk böylece sonu eriyordu. nisan ayında, harika bir serüvenle tüm dünyayı kendisinden konuşturan fenerbahçe, buruk da olsa hayatımızda asla unutamayacağımız 10 maç yaşatmıştı bizlere. istanbul'a döndüklerinde havalimanındaki binlerce taraftar, bunu futbolculara aktarıyordu. üzgündük, ama gurur duyuyorduk. seneye daha güçlü dönecektik...

dönemedik. lige döndükten sonra önce aykut kocaman'ın ankaraspor'una son dakikada yediğimiz golle 2 puan bırakırken bir de ali sami yen'deki mağlubiyet, tüm ipleri kopardı.. sezon sonunda şampiyonluk gitmiş, bize bu unutulmaz anları yaşatan zico ile yollar ayrılıyordu. biz de guiza'yı bekliyorduk...